10 Nisan 2012 Salı

HO AMCANIN GÜLEN YÜZLÜ KAHRAMAN EVLATLARI VİETNAM’LILAR

Saigon diğer adıyla Ho Chi Minh’e doğru yol alıyoruz. Otobüs yolculuğumuz çok keyifli sürüyor.Bir yandan Çince dublajlı, alt yazısı İngilizce ve Vietnamca olan film yüksek sesli olarak izlenimimize sunuluyor, bir yandan da kırsal yaşamı gözlemleme fırsatımız var. Zaman zaman otobüs muavinimiz elinde bir raketle otobüste uçan sineklere doğru hareketleniyor. Rakete değen sivrisineklerin elektriğe çarpılarak öldüğünü görüyoruz. Pilli Raket çok hoşumuza gidiyor ve görürsek alalım diyoruz (Meraklısı için not; Özel olarak arama gayretinde olmadık ve bu raketi bulamadık). Yol uzun ve zevkli. Fırsat buldukça okuyorum notlarımı.

Vietnam’ı ve Küba’yı çocukluğumdan beri hep sevmişimdir. Aklımda hep Vietnam’ın ve Küba’nın A.B.D’ ne karşı koyuşları ve zaferleri vardır. Hele orantısız güçler olmasına karşın Vietnam’ın A.B.D’ne karşı kazandığı zaferi hep takdir etmişimdir. Vietnam hepimize A.B.D’ne karşı kazandığı zaferle aralarında büyük eşitsizlik olsa bile inançlı ve özgürlük sevdalısı toplumların emperyalizmi yenebileceğini gösterdi. Bu küçük ülkeyi görmeden dünyanın her yerinde ve ülkemde milyarlarca insan sevdi ve destekledi. Hele Ho Chi Minh yani Ho Amca’nın kalplerimizde ayrı bir yeri ve önemi vardı. Bir çoğumuzun duvarlarında yer  almadı mı Ho Amcanın posterleri?

İşte şimdi, Ho Chi Minh tarafından örgütlenen Vietnam’lıların dönemlerinin en güçlü üç emperyalist gücü olan Fransa, Japonya ve A.B.D’ni bozguna uğrattığı, büyük haksızlıklara uğrayan, kitle imha silahlarıyla katledilen Vietnam’lıların başkentine gidiyoruz.

Bazı konuları daha iyi kavramak ve gözlemleyebilmek için okuduğum kitaplardan sizlere aktarmam gereken hususlar olduğunu düşünüyorum.

Okuduğum kitaplardan;

Vietnam bağımsızlık hareketinin önderi ve Vietnam Demok¬ratik Cumhuriyeti'nin ilk Başkanı olan Ho Chi Minh’in halkı tarafından sevgiyle "Ho Amca" olarak anıldığını,

Öğrencilik yıllarında ülkesindeki Fransız yönetimine karşı yürütülen eylemlere katılan ülkesinden ayrılarak iki yıl boyunca bir şilepte çalışan, Akdeniz ve Afrika limanla¬rında dolaşan, Fransız sömürge yönetimi altındaki ülkeleri yakından tanıma fırsatı bulan, daha sonra gittiği Fransa'da sosyalist dünya görüşünü benimseyen ve 1920'de Fransız Komünist Partisi'nin kurucuları
arasında yer alan Ho Chi Minh’in yazdığı yazılarla çevresindeki Vietnam¬lı gençleri bilinçlendirerek onları ülkelerinin bağımsızlık mücadelesi için eğittiğini,

1925'te Çin'de, Kanton'da yaşayan siyasal sürgünleri örgütleyerek Vietnam Devrimci Gençlik Birliği'ni kurduğunu,

1930'da Ho Chi Minh'in öncülü¬ğünde kurulan Çinhindi Komünist Partisinin yoksul köylülere toprak dağıtmayı ve yabancı işletmeleri kamulaştırmayı amaçlayan bir programı benimsediğini,

Tedirgin olan Fransız yönetiminin yoklu¬ğunda ona ölüm cezası verdiğini, II. Dünya Savaşında 1940 yılında Japon birliklerinin Çinhindi'ne girmesinden sonra Ho Chi Minh’in 30 yıllık ayrılıktan sonra gizlice ülkesine dönerek Fransız sömürgesine ve Japon işgalcilere karşı halkı örgütleyerek gerilla savaşına hazırladığını,

Gizlenmesi gerektiğinden esas ismi olan Nguyan That Thanh’ı aydınlatan anlamına gelen Ho Chi Minh olarak değiştirdiğini,

II. Dünya Savaşı'nda Japonlar'a karşı mücadelede destek bulmak amacıyla gittiği Çin'de tutuklanarak 18 ay çok ağır koşullarda yaşadığını ve Carnet de Prison (Hapishane Defteri) adlı şiir kitabını bu dönemde yazdığını,

Japon işgaline karşı gerilla savaşını sürdüren Vietnam direniş güçlerinin Vietnam'ın önemli kentlerini geri aldığını,

Ho Amcanın 2 Eylül 1945'te Vietnam Demokratik Cumhuriyeti'nin kurulduğunu ilan ettiğini, II. Dünya Savaşı sona ererken, Japonlar'ı silahsızlandırmak amacıyla Güney Vietnam'a giren İngilizlerin bölgenin yeniden Fransızlar'ın eline geç¬mesine yardımcı olduklarını,

Vietnam direniş savaşının sekiz yıl sürdükten sonra 1954'te Fransızlar'ın kesin yenilgisiyle son bulduğunu,

Ülkenin Kuzey Vietnam ve Güney Vietnam olarak ikiye bölündüğünü, Ho Chi Minh yönetimine ülkenin yalnızca kuzey kesiminin bırakıldığını,

Güney Vietnam’ın ise çok geçmeden ABD'nin siyasal ve iktisadi denetimi altına girdiğini, ulusal bağımsızlık ve iki Vietnam'ın birleştirilmesi için, ABD ve Güney Vietnam yönetimine karşı 1955'te başlayan savaşın 1975'te Vietnam Demokratik Cumhuriyeti'nin kesin zaferiyle sonuç¬landığını,

Ho Chi Minh’in iki Vietnam'ın birleştiğini göremeden 1969 yılında savaş sürerken öldüğünü,

Öğreniyorum.

Bu arada otobüsümüz tesadüfen tam otelimizin önünde duruyor. Şanslıyız ve hemen iniyoruz. İşte sonunda seyahatimiz boyunca konaklayacağımız en konforlu otelimize geldik. Oldukça merkezi bir konumda olan New Pasifik Otele 3 gecelik konaklama için ödediğimiz ücret 161,97 USD. Otobüs yolculuğu çok sarstığı için hemen odamıza çıkıp az bir sürede olsa dinleniyoruz. Hazırlıklı olduğumuz için hemen War Remnants Museum “Savaş İzleri Müzesi” a doğru yola çıkıyoruz. Müze yürüme mesafesinde. Başlıyoruz yürümeye. Uzak bir mesafeden önündeki kalabalıktan hemen anlıyoruz müzeye yaklaştığımızı. Bilet alıp giriyoruz içeriye. Müzenin dışarısında uçak, helikopter, tank, top, uçaksavarlar var. Bunlar olunca da önünde fotoğraf çektirmek için poz veren turistler görmek mümkün. Müzenin ana giriş binasının hemen solunda Güney Vietnam hükümetinin siyasi tutukluları yerleştirdiği sözde kaplan kafesleri bulunuyor. Burada Kuzey Vietnam’lı esirlerin zincirlere bağlanarak adeta ölüme terk edildiklerini görebiliyorsunuz. Müzede Vietnam-Amerikan savaşının korkunç sonuçlarını bir kez daha gözlemleyebiliyorsunuz. Savaşın acılarına tanıklık ediyorsunuz.
Resmi kayıtlara göre Vietnam Savaşı sırasında, 2 milyon Vietnam’lı ölmüş, 3 milyon Vietnam’lı da yaralanmış. Burada sergilenen fotoğraflar savaş sırasında öldürülen 134 savaş muhabiri tarafından çekilen fotoğraflardan oluşuyor. Fotoğrafların her biri tarihsel gerçekler hakkında daha iyi aydınlanmamızı sağlıyor. Vietnam Hükümeti tarafından işletilen müzenin tanıtım broşüründe Müzenin "Amerikan Emperyalizmi ve Kukla Hükümet (Güney Vietnam) Savaş Suçları Evi" olarak Eylül 1975'de açıldığı ve isminin 1993 yılında “Savaş Suçları Müzesi” olarak değiştirildiği yazmaktadır. Müzede bulunan her eser A.B.D’nin savaş suçlarını çok açık bir şekilde belgeliyor. Bazıları karşısında hayrete düşüyoruz. Bazılarını görünce yok artık bu da olmaz diyoruz.Dehşetle ve ibretle tanık oluyoruz her suça.

Müzede A.B.D’nin komünist birliklerin gizlenmesini önlemek için ormanlara ve tarım alanlarına yaprak dökücü zehirli ilaçlar püskürttüğünü, bu şekilde on binlerce kişinin hastalanmasına ve yüz binlerce hektar alanın kullanılamaz hale gelmesine sebep olduğunu öğreniyoruz. Şimdi olduğu gibi o tarihlerde de Dünya’nın en güçlü askeri gücüne sahip olan A.B.D’nin savaş uçaklarının Vietnam, Kamboçya ve Laos’da, 113,716 yere toplam 6,727,084 ton bomba attığını (Meraklısı için not: İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefik ülkelerin Avrupa ülkelerine yağdırdığı toplam bomba miktarı 2,700,00 tondur) öğrendikten sonra da A.B.D’nin yoksul ve savaştan yeni çıkmış küçücük bir ülkeyi nasıl yenemediğini anlamakta başlangıçta zorluk çekiyoruz. Müze çok kalabalık 20 yılda resmi rakamlara göre 6 milyondan fazla kişi ziyaret etmiş.

A.B.D’ne kızgınlığımız daha da artarak müzeden çıkıyoruz. İlk olarak Nothredam Katedraline gidiyoruz. Paris’te ki Nothredam Katedralinin eşi olan ve 1863 yılında Fransız işgali sırasında inşa edilmiş Katolik Katedralinin 1975 senesinde restorasyondan geçirildiğini, Fransız sömürgeciler tarafından kurulan katedralin 1863 ve 1880 yılları arasında inşa edildiğini, 58 metre yüksekte iki çan kulesinin olduğunu, katedralin yapımında kullanılan orjinal malzemelerin Vietnam'a Fransa'dan getirildiğini, Vietnam’ın Güneydoğu Asya'nın Filipinlerden sonraki en büyük katolik nüfusunu barındıran ülke olup bu katedralin aktif olarak kullanıldığını öğreniyoruz. Katedral Paris’tekinin aynısı olunca turistlerin akınına uğruyor elbette.

Katedralden çıkışta solda gotik bir yapı dikkatimizi çekiyor. Burası şehrin olmazsa olmazı Ho Chi Minh Merkez Postanesi. Etkileyici bu bina Eiffel Kulesinin mimarı Gustave Eiffel'in eseri. Binanın içerisi dışarıdan daha etkileyici. Sanki 1940 lı yıllardasınız gibi bir his kaplıyor içinizi. Postane faal ve çok yoğun.

Ho Chi Minh şehrinin adı 1976 yılına kadar Saygon olarak geçiyor. 1975 yılında Kuzey ve Güney Vietnam birleşince şehrin adı 1969 yılında ölen ulusal liderin adı olan Ho Chi Minh oluyor. Ulusal liderin resimleri ve heykellerine her yerde rastlamak mümkün.

Postaneden çıkarak Dam Sen parkına doğru yürümeye başlıyoruz. Eski Başkanlık Sarayının önünden geçiyoruz. İçeri girmek istiyoruz ama görevliler mesai bittiği için almıyorlar. Saray dışarıdan da muhteşem. Bahçesi de saray kadar göz kamaştırıcı. Dam Sen Parkına geliyoruz. Bu park düşündüğünüz parklar gibi değil. Parkta hindistan cevizi ve CD’lerden yapılmış devasa hayvanlar, buzdan oluşmuş Harikalar Diyarı ve ilginç bölümler var. Parkın içerisindeki muhteşem çeşmeleri görünce hayran kalıyoruz. Parkta sadece çocukların değil büyüklerinde ilgisini çekecek bölümler var. Özellikle gül bahçesinde yürüyüş yapmak çok keyifli. Ayrıca Vietnam’ın olmazsa olmazı dans ve su kuklası tiyatrosu binası da bu parkta bulunuyor.

Yoruluyoruz. Oldukça da acıktık. Güzel bir restoran bulup giriyoruz. Vietnam yerel yemeklerinin olduğu ve popüler bir restoran burası. Menümüz ise her zaman ki gibi klasik. Denizden çıkan tüm kabukluları söylüyoruz. Nefis bir ziyafet sonrası Vietnam’a gelip Vietnam Drip Kahvesi içmemek olmaz diyoruz ve kahvemizi söylüyoruz. Harika her şey harika. Dönüşte yine yürüyoruz otele. Varınca yarınki programla ilgili olarak resepsiyonla görüşüyoruz. 20 USD’a Cu Chi Tünellerine gitmeye karar veriyoruz. Sabah 09.00 da otelin önünden alacaklar. Odaya girmek ne güzel. Uyumak daha da güzel.

Sabah kahvaltıya çıkıyoruz. Kahvaltıda yine peynir yok. Hayatımın hiçbir döneminde sabah uyanınca bu kadar çok meyve tüketmedim. Aşağıya inip rehberimizi ve otobüsümüzü beklemeye başlıyoruz. Otelden 4 kişi katılacağız. Saat tam 09.00 da otobüs geliyor. Tıka basa dolu. Sadece 4 kişilik boş yer var. Aslı’yla ayrı ayrı oturmak zorundayız. Yolculuk başladı.

Şimdi düşünmenizi istiyorum.A.B.D’nin komünizm yayılmasın diye Vietnam’da ne işi var? diye.1965-1973 yılları arasında 8 yıl boyunca bir ülke kendi ülkesinden binlerce kilometre uzakta bir ülkeyi neden işgal eder ki? Milyonlarca insanı neden öldürür, yaralar ki? Yenildiğini anlayınca da Napalm Bombası atarak sadece yaşayanları değil doğacak çocukların da sakat doğmasına neden olur ki?

İşte şimdi A.B.D’nin savaşa gönderdiği askerlerini ruh hastası yapan, yüzlerce filme konu olan acımasızlık, vahşet, dehşet, canavarlık, savunma, inancı anlamamızı sağlayan savaşın en çetin çarpışmalarının yaşandığı Cu Chi, Türkçe okunuşuyla Ku Çi’ye gidiyoruz. Seyrettiğim bir çok Vietnam Savaş filminde hayranlıkla izlediğim Vietkong gerillalarının yuvasını görecek olmak heyecanlandırıyor beni.

70 kilometre gidiyoruz. Birazdan Cu Chi Tünelindeyiz. Rehberimiz bize Vietkong gerillalarının ormanda nasıl saklandıklarını gösteriyor. Bir insanın ancak çömelerek sığabileceği genişlikte çukurları görüyoruz.

Bu tünellerin Vietnam-A.B.D Savaşı sırasında meşhur olsa da esasında Vietnam’lıların Fransız sömürgesinden kurtulmak üzere verdikleri bağımsızlık savaşı sırasında 1948’de kazılmaya başlandığını, Amerikalılar gelince tünelin genişletildiğini ve 250 km2’lik bir alanı kaplayacak büyüklükte tünellerin kazıldığını, bu tünellerin tamamının kısa bambu saplı kazmalarla ve elle oluşturulduğunu, işgalden önce tünellerin varlığından A.B.D’nin haberi olmakla birlikte nerede olduklarını bilemediğini ve üslerini tünellerin 7 km. uzaklıkta bir bölgeye kurduklarını öğreniyorum.

Cu Chi Tünelleri 3 katlı ve adeta yeraltı şehri. Tünellerde savaşma ve çalışma alanları, mutfak, uyuma yerleri, kadın ve çocukların saklandığı bölümler, Saygon nehrine açılan gizli çıkışlar buluyor. Mutfakta yemek piştiğinde dumanın helikopterler tarafından görülmemesi için 100 metre ileride açılan bacanın birkaç santim üzerine kapatılan kapağın üzerine açılan 12 adet delik nedeniyle dumanın bir anda çıkmaması ve yatay olarak çıkması karşısında şaşırmamak mümkün değil. Yine, oksijenin harcanmaması için Vietnam’lıların tünellerde mum yakmadıklarını ve karanlıkta oturduklarını öğrendiğimde de şaşırdığımı ve bu halkı sabrından dolayı bir kez daha takdir ettiğimi paylaşmak isterim.

O koşullarda hayatta kalmak için verilen mücadele de taktiklere bağlı elbette. Tünellerin içindekilere oksijen sağlamak için açılan havalandırma delikleri bir süre sonra Amerikalı askerler tarafından fark edilip köpekler getirilince Vietkong askerleri havalandırma deliklerinin hemen altında çili biberi yakıp köpeklerin burnunu felç etmişler. Rehberimizin anlattıklarını dinledikten sonra bir çukura yaklaşıyoruz. Bu delik turistler geçebilsin diye oldukça genişletilmiş. Tüm grup aşağıya iniyor. Dayanamayarak bende iniyorum. Yürümek, emeklemek ve ilerlemek benim için mümkün değil. Yaklaşık 30-40 metre zor gidiyorum. Ter içerisindeyim ve geri dönmek istiyorum. Arkamda Ruslar var. Fenalaştım çıkmam lazım diyorum. Hemen geri dönüyorlar. Dışarıdayım. Yaşasın oksijen. Çıktıktan sonra düşünüyorum. Ben 1.90 cm boyundayım. Amerikan askerlerinin bir çoğunun bana yakın olduğunu düşünürsek bu tünellere Amerikan askerlerinin girmesinin mümkün olmadığını bir kez daha anlıyorum.

Vietnam’a karşı “Komünizme Geçit Yok” giden ülkeler birleşmişler. Avustralya’lı, Yeni Zelanda’lı kısa boylu, çelimsiz askerlerden oluşan ve “tünel faresi” denen bir grubu tünellere sokup zehirli gaz basmışlar ve bomba patlatmışlar. Vietnam’ın altı köstebek yuvası gibi. Cu Chi tünellerinin ucu bucağı belli değil. Bu tüneller ile Vietnam halkının hangi şartlar altında yaşam mücadelesi verdiğini daha iyi anlayabiliyorsunuz.

Tünellerde yaşam sürekli değil elbette. Normal yaşam sürerken Amerikan savaş uçakları ölüm kusmaya başladığında farklı yerlere asılan büyük mermi parçalarına metallerle vurularak halk tünellere girmesi konusunda uyarılırmış. Bu uyarı üzerine okuldaki öğrenciler, tarladaki çiftçiler, kadınlar,çocuklar, yatalak hastalar bu tünellere girer ve yaşarlarmış. Bu tünellerin bulunmaması için Amerikan askerlerine karşı bir çok tuzak hazırlanmış. Bu tuzaklarda gösteriliyor. Savaş sonunda savaşa gönderilen A.B.D askerlerinin neden ruhsal tedavi gördüklerini daha iyi anlayabiliyorsunuz. Bir yandan acımasızca Vietnam’lıları öldürmüşler, bir yandan da tuzaklara yakalanacakları ve öldürülecekleri korkusu içinde yaşamışlar sürekli. Tünellerin tanıtımın bitiminden sonra silahla atış yapabileceğiniz bir poligona götürülüyoruz. Silahla,mermiyle ve atışla işimiz olmadığından bir ağacın altında oturmayı tercih ediyoruz.

Tur sonrası şehirde nehir kenarında iniyoruz. Sadece Vietnam’a değil tüm Güneydoğu Asya’ya hayat veren Mekong Nehrinin kenarı çok hareketli. Bu arada, Saygon’da 4 milyondan fazla motosiklet olduğunu öğreniyorum. Herkesin kafasında güneşten korunmak için büyük hasır şapkalar ve maskeler var. Cho Lon (Büyük Pazar) a gidiyoruz. Bu pazarın Türkçe karşılığı Büyük Piyasa. Pazarda her şey var. Çin malları yine rakipsiz.

Mekong Deltasında konaklamalı bir tura katılmayı çok istememize rağmen bunu yapmamızın imkanı yok. Nehir kenarında oturup seyre dalıyoruz. Otele dönüş için yürümeye başladığımızda sabah yürürken gördüğümüz lokantada yemek yemeğe karar veriyoruz. Aslı önde ben arkada yürüyoruz. Benim arkada kalmamın sebebi fotoğraf tutkum. Kaldırıma çıkan bir motorsiklet fark ediyorum. Motosiklet Aslı’ya bakarak kaldırımda ilerliyor. Bir süre sonra motosikletin Aslı’ya doğru hareket ettiğini ve üzerine geldiğini görüyorum. Çantayı alamadıklarını anlıyorum. Motosikletin önüne atlıyorum. Bana çarpmamak için sağa dönüyorlar. Bu sırada yumruğumu sallıyorum. Yumruğum sert bir şekilde sürücünün çenesine geliyor. Düşüyorlar ama hemen kalkarak kaçıyorlar. Aslı’nın yanına koşuyorum. Çok şükür bir şeyi yok. Kolyesini almak istediklerini öğreniyorum. Elele tutuşarak lokantamızı buluyoruz. Harika bir yemek sonrası yine kahvelerimizi yudumluyoruz. Hiçbir şey moralimizi bozamaz. Bu arada bir karar alıyoruz. Seyahatlerde kolye, küpe gibi kap kaçcıları özendirecek şeyleri takmamak.

Yemek sonrası otele dönüyoruz. Otelin karşısındaki masaj salonuna gidiyorum. Tüm yorgunluğum geçti. Burada da masaj fiyatları diğer yerler gibi. 1 saati 12 USD. Vietnam masajı da Kamboçya’daki gibi hafif bir masaj.

Singapur’da başladığımız, Malezya ile devam eden, Kamboçya ve Vietnam’ı kapsayan gezimizin sonuna geldik. 10 USD’na taksiyle havaalanına ulaştık. Bir an önce uçağa girmek istiyorum.

Ankara’ya gelince bir valizimizi bulamıyoruz. Diğer valizimiz ise paramparça. Aslı bana dönerek Kamboçya’yı ve orada yaşayan insanları gördükten sonra valizimiz kaybolsa bile çok üzülmeyeceğini söylüyor. Beraberce ulaşılmaz sanılan yeni coğrafyalara doğru gidebilmeyi temenni ederek Ankara’ya evimize doğru yol alıyoruz.





























2 yorum:

  1. Çok bilgilendirici ve bir o kadar da akıcı bir yazı olmuş, kaleminize sağlık. Ayrıca o elektrikli raketler Türkiye'de de satılıyor. bilginize... Ben de Mersin Taşucu'nda görmüştüm ilk ve çok işlevsel bi cihaz gerçekten...

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Hocam, Vietnamlılar gerçekten çok büyük bir cesaret örneği göstermişlerdir esarete karşı, ancak çok büyük bir gerçek vardır ki göz ardı etmemek lazım... sanki Ho Amcanın Evlatlarının kemiklerini sızlatacak kadar, savaşta ve savaş s...onrası (hala günümüzde bile tam olarak temizlenmiş değil) döşenen mayınlardan dolayı sakat kalan vietnamlıların yardımına ABD Protez Kol - Bacak Fabrikası yetişiyor, çok büyük bir sektör :(( vietnamın dünyaya ülkelerini nasıl canla başla savunulur öğrettiklerini (gerilla savunmasını) gözönünde bulundurursak, bu uğurda yitirilen canları düşünürsek... hiçte kolay kazanılmış bedel olmadığını anlarız. aynı örneği japonyada da görüyoruz, pear harbor v.b. cephelerde ve yine aynı bedel nagazaki ve hiroşima da, izleri günümüze kadar taşınan bir bedel, şimdi eğer ABD vizelerinde sorun çıkarmasa iki ülkenin büyük bir çoğunluk kısmı ABD ye göç etmek istiyecektir. işte bu anlamda Japonların o onurlu samurayları ile Ho Amcanın Kahraman Evlatlarının Kemikleri sızlayacaktır...:( saygılarımla.

    YanıtlaSil