22 Mart 2012 Perşembe

SELAMAT DATANG TO KUALA LUMPUR (KUALA LUMPUR’A HOŞGELDİNİZ)

Singapur’da son günümüz çok yoğun ve yorucu geçmesine karşın kalan enerjimiz eşimi ve beni şaşırtmaya devam ederken birden aklıma bir fikir geldi!

Bu gece uyumamak.

Nasıl yani?

Kuala Lumpur’a uçağımız sabah 06.10 da değil mi? Erkenden Havaalanına gidelim. Zira Singapur Havalimanı dünyanın en modern ve büyük havalimanları arasında yer alıyor. Havaalanı içerisinde ne ararsan var. Adeta “Yok Yok Pazarı”

Hemen bavulu kapatmak lazım ama kolay hazırlanırız diyor eşim.

Resepsiyon şaşırıyor o gece yatmadığımız için. Otelin önünden otobüse binerek MRT’ye transfer. Oradan da bir transfer daha Singapur Havaalanındayız. Free Shoplar oldukça fazla ve bol çeşitli. Havalimanı içerisinde iki terminal arasında bilgisayarların yönettiği trenle terminaller arası geçiş yapmak mümkün.

Kuala Lumpur’a uçağımızın kalkmasına 6 saat var. Şikayetçi değiliz. Paris’te, New York’ta ya da Milano'da bir caddedeyiz adeta. Her yerde mağazalar. Uçsuz bucaksız. Dalacağımızı ve uçağı kaçıracağımız hissine kapılıyoruz bir anda.

Air Asia Havayolları Uzakdoğu seyahatlerimizde fazlasıyla kullandığımız bir şirket. Ekonomik ve dakik oluşuna hayranız. Sadece fikriniz olsun diye eşim ve kendim için Singapur-Kuala Lumpur arasında tek yön uçak bileti için 68,60 Avro(179,84 TL) ödediğimi belirtmek isterim.

Yorgunluğumuz nedeniyle uçakta hemen uyuyoruz. Mesafe çok kısa 50 dakika sonra uçağımız iniyor. Pasaport kontrolü ve bagaj alımı sonrası şehre kolay ve ekonomik olarak gitmek için inceleme yapıyoruz. Kişi başı 25 Malezya Ringiti’ye otobüs+trenle gitmenin doğru olduğuna karar veriyoruz. Kuala Lumpur’da Havaalanı merkeze 1 saat. Bu otobüsle de, trenle de, taksiyle de gitseniz fark etmiyor. Önce otobüse biniyoruz. Yaklaşık 10 dakika sonra trene binmek üzere otobüsten iniyoruz. Trenden inişte her yer o kadar kirli ve karışık geliyor ki bizlere. Kolay değil Singapur’dan geliyoruz ve 3 gün boyunca düzene ve temizliğe alışmışız bir kere. Yanımıza taksi şoförleri geliyor. Hepsinin istediği ücret 20 Malezya Ringiti. Pazarlık yapmıyorum ve kabul ediyoruz(2 saat sonra normal rayicin 5-7 Malezya Ringiti olduğunu öğreniyorum.)

Otelimiz şehrin en merkezi yeri olan Bukit Bintang’da. Burası Kuala Lumpur'un en iyi yemek ve gece hayatı merkezi. Radius International Hotel’e 2 gece için 130,54 USD ödedik. Kahvaltı alışmadığımız tarzda olduğu için çok sevmediğim halde sadece kızarmış ekmek, tereyağ ve reçeli tercih ediyorum. Radius International Hoteli özellikle tercih ettim. Otel, canlı Bintang Walk, sembolik Petronas İkiz Kuleleri ve Merkez Çarşısı'ndaki ünlü El Sanatları Merkezine o kadar yakın ki anlatamam(Bu arada Singapur’daki otelimizin odalarının ve banyosunun küçüklüğü sonrası otelin keyif verici manzaralı çok büyük odası ve geniş banyosu karşısında çok keyiflendiğimi paylaşmak isterim.)

Odamıza yerleştikten sonra keşfe başlıyoruz. Elimdeki notlara göre; Kuala Lumpur kelime anlamı olarak “çamurlu kavşak” anlamına geliyor. Bunun sonucu olarak bende sizler gibi bu şehrin çamurlu bir şehir olduğunu düşünüyorum. Ama yanılıyorum. Kuala Lumpur’a Teknoloji Şehri demek geliyor içimden. Teknoloji derken sakın yeşillik ve doğallık yok düşünmeyin. Teknoloji ve yeşillik iç içe girmiş. Yine elimdeki notlardan, Malezya’da insanlara, hayvanlara, doğaya verilen saygı ve önemi okuyorum. Buna tanık oluyorum ve imreniyorum.

Bir şehri keşfetmenin en iyi yolu yürümektir. Ayaklarınızı hissetmemecesine yürümek. O nedenle ilk olarak 421 metre yükseklikteki Menara Kuala Lumpur’a doğru (Manera Kuala Lumpur TV Kulesi) yürüyoruz. Menara Kuala Lumpur bir tepenin üzerinde yer aldığından Petronas Kulelerinin de üstünden yükseliyor. Bu şekilde 2 devasa kuleyi buradan görmek ayrı bir heyecan verdi bana. Manera Kuala Lumpur’u her yerden görmek mümkün. Kuleye yaklaşırken görkemi karşısında etkilenmemek mümkün değil. Kuleye çıkış ücretli. Kuleye çıkışla birlikte orada bulunan aktivitelerden birini daha almanız gerekiyor. Biz papağanları görebileceğimiz alanı seçtik. Sizi kuleye çıkaracak asansöre binmek için sıra beklemeniz gerekiyor. Asansöre bindiğinizde 10 saniye bile olmadan 421 metre yükseğe çıkıyorsunuz. Buradan Kuala Lumpur’u seyretmek çok keyifli. Bu kulenin dünyanın en yüksek 5. kulesi olduğunu öğreniyorum.

Kuala Lumpur Menare tepede yer alıyor ve kulenin girişine çıkışınız ile inişinizi servis araçları sağlıyor. Kule inişinde papağanların bulunduğu alanda onlarca çeşit ve özellikteki papağanları seyrediyoruz. En heybetli papağana “ YAKUP, YAKUP” diye hitap etmeme papağanın verdiği tepki karşısında Malezyalı’lar ve turistler ilgi gösteriyor ve etrafımızda kalabalık oluşturuyorlar. Ama nafile YAKUP konuşmuyor.

Servis aracıyla tepeyi indikten sonra ikiz kulelere doğru yürümeye başladık. İkiz kuleler 2 km. uzaklıkta. Her ne kadar bir şehri kaybetmenin en iyi yolu kaybolmaksa da Kuala Lumpur’da yolunuzu kaybetme şansınız hiç yok.

Petronas Kuleleri 1996 yılında yapılmış ve 2003 yılına kadar dünyanın en yüksek binası iken daha sonra bu ünvanını kaybetmiş. Şu anda dünyanın en yüksek 5. binası olan İkiz Kulelere varınca fotoğraf molası verdik. Bu öyle bir mola ki kuleleri karenize sığdırmak için tüm teknikleri denemeniz gerekebiliyor.

Çok severek yaptığımız ve her yazımda bahsettiğim Kuala Lumpur’da adı "Hop-On Hop-Off" olan otobüse binerek şehri panaromik olarak keşfe başlıyoruz. Otobüs 42 yere gidiyor. Bizim en çok ilgimizi çeken noktalar, Malezya’lıların İngilizlerden kurtulmaları anısına kurdukları ve buna adadıkları bağımsızlık meydanı (orijinal adı Merdeka Meydanı), Çin mahallesi olan Petaling Street, Kraliyet Sarayının bulunduğu Istana Negara, Orkide ve Kelebek Parkı ile Ulusal Cami oldu.

Her şehrin bir hikayesi ve bir çok meydanı bulunur. Bu meydanlardan bir tanesi diğerlerinden daha meşhurdur. Meydanlar buluşma noktasıdır. Kuala Lumpur'daki en meşhur meydanın adı Merdeka Meydanıdır. Notlarımı karıştırıyorum ve bu Meydanda 31 Ağustos 1957 de İngiliz bayrağının indirilerek yerine Malezya bayrağının asıldığını, bu nedenle de bu Meydanın Malezya’lılar için ayrı bir önemi bulunduğunu öğreniyorum.

Yine, aynı notlarımda 425 metre yüksekliğinde ki Petronoz İkiz Kulelerinin 88 katlı olduğunu ve gece ışıklandırıldığında göz kamaştırdığını okuyorum(Gerçekten İkiz Kulelerin gece gözlerimizi kamaştırdığını ve bizleri çok etkilediğini sizlerle paylaşmak isterim)

Bir çoğunuzun ilgi duyacağınızı bildiğim için Kuleler hakkında okuduğum bazı hususları da sizlerle payşamak isterim. Petronoz İkiz Kuleleri 1996 yılından, 2003 yılındaki Taipei 101 binasının inşasına kadar, birçok gökdelen listelemesinde, Dünya'nın en yüksek yapısı olarak kabul ediliyordu. Ancak en yüksek katı 378 m, çatısı 403 m olan bina için bu sınıflandırma çok tartışmalıdır. Zira bu her iki noktada da Sears Kulesi (412 m ve 442 m) daha uzun olduğu gibi, anten dâhil toplam yüksekliği ise 527 m'dir.

170.m yükseklikte 41 ve 42.ci katlar arasındaki çelik köprü ile kuleler birbirine bağlıdır. Köprü 2000 yılında kullanıma açılmıştır. Uzunluğu 58 m olan bu köprü 750 ton ağırlığındadır. Köprünün ziyareti için ücretsiz verilen 1700 bilet o günün sabahı 8.30'da dağıtılır ve genelde 2 saat içinde hepsi tükenir. Kulelerin en uç çatısı ziyarete açık değildir. Kuleler, birçok alış veriş merkezi, doğal bilimler müzesi "Petrosains" , bir senfoni orkestrası, bir sanat galerisi ve birçok büro için alan sağlamaktadır. Kulelerden her biri 76 asansöre sahip olup, bunların 29 tanesi her seferinde 26 kişi taşıyan çift katlı asansörlerdir.İnşaat için 37.000 Ton çelik kullanılan yapıda 32.000 de pencere vardır. Mimari tasarımı "César Pelli & Associates Architects" mimarlık bürosu yapmıştır. Büro bu işinde , daha önce yaptıkları kule projelerindeki tecrübelerini kullanmıştır. Mesela bunlardan biri, inşası gerçekleşmeyen Chicago'da ki "Miglin-Beitler Skyneedle" projesidir. Her iki kule de eşit karakeristik özellikler gösterir. Mimar César Antonio Pelli, çelik, beton ve camdan islami mimariyi temel alan bir yapı meydana getirmiştir. Petronas kuleleri öncelikli olarak iş binası olarak tasarlanmış olup , geleneksel ikiz konseptiyle , New York'daki Dünya Ticaret Merkezi'ne (World Trade Center) benzetilebilir.

Bu bilgilerden sonra tekrar bize dönelim. İkiz Kulelerden otelimizin olduğu Bukit Bintang’a yürürken mesai bitimi nedeniyle kalabalıklaşan yaya ve araç trafiği dikkatimizi çekti. Otelimizin hemen yanı başındaki caddede yer alan sokak lokantalarından karnımızı doyurarak otele dönerek istirahate çekildiğimizde ertesi günümüzün planı da belşliyid. Yarın Kuala Lumpur’un arka sokaklarında kaybolmaya karar verdik.

Sabah yine çok keyif almadan oturdum kahvaltıya. Otelden çıktığımızda esasen nereye gideceğimiz yer olarak belli olmasına karşın ne ile karşılaşacağımızı bilemiyorduk. Başladık yürümeye. Kuala Lumpur’un arka sokaklarında yürürken zenginlik ve yoksulluğun iç içe olduğunu fark ediyoruz. Öyle ki Petronoz İkiz Kulelerinin hemen arkasında tek katlı yıkık dökük evler ve bu sokaklardaki yaşamda Kuala Lumpur’du modern binaların olduğu yerlerde Kuala Lumpur’du. Akşamın geç saatlerine kadar dolaşıyoruz. İkimizde yorgunuz. Yarın erkenden Kamboçya’ya yolculuğumuz başlayacak. Otele dönüyoruz. Havaalanına gidiş için bir taksiyle anlaşıyorum. Bizi sabaha karşı 04.00 da gelip alacak.

Odamızda az da olsa dinlenmemiz gerekiyor. Öyle ki yarından itibaren seyahatimizin en zor etabı başlayacak.

Sabaha karşı uyanıyoruz. Kapınızn önündeki taksiye binerek havaalanına doğru yol alıyoruz. 1 saat sonra geldiğimizde şoföre anlaştığımız rakamı uzatıyorum. İtiraz ederek 2 misli fiyat istiyor. Dikkatlice bakıyorum. Anlaştığım Malay değil. Şaırmıyorum zira hepsi birbirine benziyor. Sıkı pazarlık sonucu indirim yaptırıyoruz ve alana giriyoruz. Air Asia kontuarındaki check in sonrası uzun bir yürüyüşle uçağımıza biniyoruz. Uçağımız havalanıyor ve.....

Ver elini Kamboçya...

17 Mart 2012 Cumartesi

RİO DE JANEİRO SEYAHATİMDE TUTTUĞUM NOTLARIN NOKTASIYLA,VİRGÜLÜYLE PAYLAŞIMI(ŞUBAT 2008)

1.GÜN(19-20.02.2008)

Brezilya seyahatimin heyecanı esasen Eylül ayında sardı tüm benliğimi… 1970 li yıllarda el sıkıştığım Didi’nin, televizyonlarda izlediğim, posterleri odamı süsleyen, futboluna hayran olduğum Pele’nin ülkesine gidecektim. Bu ülkeyi görmeden o kadar çok sevmiştim ki. Her Dünya Kupasında desteklediğim, kupayı aldıklarında ise kendi ülkem almışcasına sevindiğim ülke Brezilya.



Şubat ayında havalar mevsim normallerinin üzerinde seyrederken İstanbul’da Cumartesi sabahı bastıran kar iyice heyecanlanmama ve endişelenmeme neden oldu. Salı günü Ankara’dan başlayacaktı yolculuğum ama aylarca hazırlandığım yolculuk hava şartlarına teslim olmak üzereydi. Pazar günü tüm yurdu kar kapladı. Ankara-İstanbul uçak seferleri karşılıklı olarak iptal edildi.

Yolculuk öncesi durum böyle iken Salı sabahı 10.00 uçağıyla İstanbul’a hareket ettik. 11.05 de varışın ardından bir hayli boş vaktimiz vardı. Air France’la uçacağız. Paris’e hareket saatimiz 18.45.Atatürk Havaalanında vakit geçirmeyi hep sevmişimdir.

18.45 de Paris’e hareket ettik. Paris'e inişin ardından kapıda Rio uçağına hemen yetişmemiz için görevlilerin bizleri beklediğini gördük. Koşarak ve ter içerisinde Rio uçağına yetiştik. 23.15 de Rio’ya hareket ettik. Boing 747-400 tipi uçağımız mükemmel. 474 kişilik ve iki katlı. Servis ve hosteslerin güler yüzü harika. Acil çıkış boş olunca kendimi oraya attım. Brezilya saatiyle sabah saat 05.00 e kadar uyuduktan sonra sabah 07.00 da Rio’ya ulaştık. Havaalanına inince uçak yaklaşık olarak 10 dakika gitti. Havaalanı bizim ülkeye göre oldukça ilkel. Aynı saatlerde Pan American Havayollarının Miami’den beklenen uçağı da alana inince Pasaport Polisi önünde en az 500-600 kişi olduk. 1 saat bekledikten sonra bagajlarımızı aldık. Alan çıkışında otobüsümüz bizi bekliyor.


Otel yolu çok keyifsiz. Kenar mahallerinin yanından geçiyoruz. Esasen hayal kırıklığıyla başlıyor Rio benim için. İlk düşüncelerim. bunlar. Otelimiz

Copacapana sahilinin tam karşısında ve çok güzel. Othon Leme Palace klasik bir Güney Amerika oteli. Odaları çok büyük. Yataklar ise adeta 4 kişilik. Balkondan plajı ve denizi görüyorum.

Odama yerleşip duş sonrası kendimi doğruca Copacapana plajına ve okyanusun serin sularına bıraktım. Deniz çok dalgalı. Güneşlenme ve plaj yürüyüşü sonrası saat 18.00 da otele döndük. Akşam saat 20.00 da meşhur Marius Restaurant’a gideceğiz. Çok dikkatli davrandım güneşten kavrulmamak için. Bu konuda tecrübe sahibiyim

Marius Restaurat süper bir mekan. Esas sahibi bir İtalyan. İtalyan Brezilya’lı bir kadınla evlendikten sonra Rio’ya yerleşip bu Restaurant’ı açmış. Fiyatı başlangıçta pahalı gibi gelse de(50 USD) yemeklerin güzelliği ve hizmetin süper olması karşısında hepimiz çok mutlu olduk. Yemek sonrası otele döndük. Yorgunum hemde çok yorgunum.











2.GÜN(21.02.2008)

Sabah tropikal meyvelere dayalı güzel bir kahvaltı sonrası şehir turumuz başladı. İlk önce Maracana Stadyumuna gittik (Bu konuda bir yazım bulunmaktadır. http://abidinlutfidemir.blogspot.com/2012/03/pelenin-ilk-golunu-attigi-200000.html sayfasını ziyaret etmenizi rica ediyorum).

Oradan Silva Köprüsü, Guana Bara Körfezi, Rodrigo de Freıtas Gölü,Copacapana ve Leplon, İpanema Plajlarını gördük. Sonrasında, 1976 yılında şehrin merkezine yapılan değişik mimarisi ve 83 metre yüksekliğiyle dikkat çeken Rio Şehir Katedraline gidildi. Paris Opera Binası örnek alınarak yapılan Tiyatro Opera Binası, Yat Limanı Marina Da Gloria, Koloniyel mimari özellikleri ve Portekiz seramikleriyle süslenmiş Ulusal Tarih Müzesi, Oscar Niemeyer adlı mimar tarafından 1983 yılında yapılmış olan özel karnaval yolu Sambadromo, Ulusal lider Zumbi Dos Palmeras Anıtı, Kraliyet Sarayı, Palacio Imperial Da Quinta Da Boa Vista, Güzel Sanatlar Müzesi ve Milli Kütüphaneyi gördük.

Öğlen yine keyifle Brezilya’nın lezzetli etlerini tattık. Brezilya’da et lokantalarında sığırın 36 yerinden servis yapılıyor. Her biri ayrı lezzet ve tatta. Bunda pişiriliş şekli de önemli bir yer tutuyor. Garsonlar sürekli etrafınızda ve et servisi yapıyorlar. Masada kaşıkların yanında peçetenin üzerinde kırmızı kart var. Eğer garson tabağınıza et servis etmek üzere yanınıza geldiğinde kırmızı kartı gösterirseniz size servis yapılmıyor. Etler öylesine lezzetliydi ki kırmızı kartı çıkarmakta bayağı zorlandığımı itiraf ediyorum.




Yemek sonrası trenle Corcovado Tepesine çıktık. Yolumuz Tıjıca Yağmur Ormanlarından geçiyor ve çok keyifli. Tepede dünyaca ünlü Kurtarıcı İsa Heykeli karşılıyor bizleri. Heykelin önü o kadar kalabalık ki. Fotoğraf çektirmek için  bekleyen turistler sıra bekliyorlar. Tepeden manzara o kadar güzel ve doyumsuz ki. Seyretmeye doyamadım. 

Dönüşte H. Stern Mağazasına gittik. Burası Rio’nun Corcovada ve Sugar Loaf’tan sonra en çok ziyaret edilen 3. yeriymiş. Bu mağazada Brezilya’da çıkarılan zengin taşlardan yok yok. Alışveriş sonrası otele döndük. Akşam hiç kimsenin yemek yiyebilecek durumu yok. İlerleyen saatlerde Monte Carlo Cafe’de bir kaç kadeh içtikten sonra odalarımıza gidip istirahat ettik.

3.GÜN(22.02.2008)

Sabah yine keyifle yedim o güzel meyveleri. Kahvaltı salonundaki kahve ve kahvenin kokusu o kadar güzel ki anlatamam. Kahvaltı sonrası Güney Amerika’nın en büyük alışveriş merkezine doğru yola koyulduk. Barra Shopping 540 dükkanlı Alışveriş Merkezi oldukça uzak. Yol bomboş olmasına rağmen 40 dakika gittik. Burası bambaşka bir Rio. İstanbul Caddebostan’dayız sanki. İnsanların kıyafetleri, mağazalar ve çevresiyle bambaşka bir yere geldik sanki. Alışveriş sonrası (Brezilya ayakkabı konusunda oldukça başarılı. O nedenle seyahatlerinizde ayakkabı almanızı öneririm.) dönüyoruz. 

Rio tezatlar şehri. Bir yanda zenginlik, diğer yanda yoksulluk. Apartmanların hepsinin girişleri demir parmaklıklı ve kapıda silahlı güvenlik görevlisi var. Bu da hırsızlığın ne kadar fazla olduğunun bir göstergesi. Plajlarda hırsızlık o kadar fazla ki. Her an tetikte olmanız gerekiyor. Rehberimiz akşam otelde çıkışta yanımızda az para bulunmasını, saat takmamamızı tavsiye ediyor. Birisi sizden para ister ve bıçak gösterirse itiraz etmeyin diyor. Oldukça tedirgin oluyoruz. Çok şükür başımıza ters bir olay gelmedi. Copacabana plajının karşısındaki yolda yürürken yol boyu yerlerde yatan insanlar dikkatimi çekiyor. Bunların bir çoğunun uyuşturucu aldığını tahmin ediyorum.


Rio’da herkesin köpeği var.Herkesin her saatte spor yapması da ilgimi çekiyor.Her yerde koşan, bisiklete binen Rio’ular var.Rio’uların çalışmayı sevmediğini öğreniyorum.Akşam yorgun bir şekilde otele dönüyorum.

4. GÜN(23.02.2008)

Sabah yine çok keyifliyim. Otelin kahvaltısı harika. Bugün Ressamlar Pazarına gittik. Bilen bilir pazarlıkta başarılıyımdır. Hele gezilerimde alamazsın dedikleri fiyata alışveriş yapmaya bayılırım. Bir  tezgaha giderek sıkı  pazarlık sonucu dostlara tezgahtaki tüm resimleri   sattım. Bu arada bir hanım ve erkek gelerek kendileri  beğendikleri resim için pazarlık etmemi rica ettiler. Malta’lı olduklarını öğrendiğim çift için de pazarlık sonucu resimlerde indirim sağladım. Diğer tezgahtaki tezgah sahiplerinin yanıma gelerek benden kendi resimlerini de satmam konusunda ricada bulunmaları unutulmaz bir anı olarak kalacak hep benim için.


Resim pazarı İpenema plajına çok yakın. Yürüyerek İpenema plajına gittik. İpenema plajı Copacabana plajına göre daha güvenlikli ve denizi de daha temiz. Ama Copacabana plajındaki hareketlilik yok. Copacabana plajı o kadar hareketli ve keyifli ki anlatamam. Plajın her noktası ayrı bir renk. Bir tarafta plaj voleybolu, diğer tarafta futbol, aerobik.

Akşam üzeri otelin hemen yakınında yer alan marketten 5-6 çeşit peynir, şarap,üzüm alarak Copacabana Plajında bir cafeye gittik. Oturduğumuz masaya servis rica ettik. Çok sıcak karşılandık. Bir anda yağmur yağmaya başladı. Şemsiye altında, yağan yağmuru seyrederken yediğimiz peynir ve içtiğimiz şarap  seyahatimizin en güzel anlarını yaşamamıza neden oldu. Hayat çok güzel. Her anın keyfini çıkarmayı bilmek gerek.

Yağmur sanki bardaktan boşanırcasına değil kovadan boşanırcasına yağıyor. Ama hiçbir yerde sular birikmiyor. Konuştuğumuz 10 Rio’ludan 5 tanesi Türk olduğumuzu öğrenince En Büyük Fenerbahçe diyerek Fenerbahçe’nin kadrosunu saymaya başlıyorlar. Zico Rio’da bir ilah. Beyaz Pele diyor herkes.Okyanus karşısında yağmur altında keyifli bir akşam sonrası otele dönüyoruz.

5.GÜN(24.02.2008)

Yarın Rio’dan dönüşümüz olacak. Rio’yu çok sevdim ve herkesin görmesini isterim. Boş yere Rio için           “ Ölmeden Önce Görmeniz Gereken En Güzel Şehir” dememişler. Rio’da samba geceleri var ama gitmedim. Rio’ya tekrar gelmek için sadece sambaya gitmemem değil Sugar Loaf ve Sepetiba Adasını da görmemem bir sebep.  İlk fırsatta tekrar gelmek istiyorum. Gün boyu alışveriş ve yürüyüşle geçti.

6.GÜN(25-26.02.2008)

Sabah kahvaltısı sonrası havaalanına doğru yol aldık. Yolumuz uzun. Önce Paris, sonra İstanbul. Uçağa biner binmez uyumayı başarabilirsem yol biter.(Uçağa biner binmez uyuduğumu bilmenizi isterim) Air France Havayollarının AF-447 sefer sayılı uçağı ile Paris’e hareket ettik. Yolumuz açık olsun.

(Seyahatim boyunca defterime yazdıklarımı sizinle paylaştım)









13 Mart 2012 Salı

SANKİ BUGÜN BAYRAM. YAŞASIN ÇOCUKLUĞUM VE BANA TEKRAR ÇOCUKLUĞUMU YAŞATAN SANTOSA ADASI…

Bugün Santosa Adasına gidiyoruz. Adaya gitmek eğer tur şirketinden program satın alırsanız çok kolay ve zahmetsiz. Ancak biraz maliyetli. Adaya sadece gitmenin maliyeti otelinizden alınmak suretiyle tur şirketine göre değişmekle birlikte fiyatı en az kişi başı 70 Singapur Doları.


Bizim tercihimiz elbette otobüs ve metro. Singapur metrosu(MRT) çok gelişmiş ve dünyanın en gelişmiş şehir içi raylı sistemi olarak biliniyor. Otobüs ve metro için ödediğimiz bedel kişi başı toplam 3.50 Singapur Doları. Metro çıkışı yine çok büyük bir alışveriş merkezindeyiz. Alışveriş merkezi çıkışı Santosa adasına giden teleferikleri hemen görmek mümkün. Tüm kitaplar adaya gitmek için teleferiği tercih etmelisiniz mutlaka diye yazsalarda ben buna katılmıyorum. Bunun en önemli nedeni ekonomi. Unutmayın gezginin amacı daha az para ödeyerek daha çok yer görmesi olmalıdır. O nedenle biz adaya gitmek için metroyu kullanıyoruz. Esasen adaya yürüme imkanınız bile var. Ama hava genelde ya sıcak ya da yağışlı olduğundan bunu tavsiye etmiyorum. Adaya metroyla gitmenin maliyeti kişi başı gidiş dönüş 2,5 Singapur Doları. Bu şekilde de adaya toplam 6 Singapur Dolarına ulaşmanız mümkün oluyor. Dönüşte otele kadar otobüs ve metroya da 3,5 Singapur Doları ödeyeceğiniz için en az 70 Singapur Dolarına satılan Santosa Adası turunun ulaşımını 9,5 Singapur Dolarına mal ediyorsunuz.
Ada tam bir eğlence ve tatil cenneti. Adada 4 durak var. Her durakta da sizi istediğiniz yere götürecek otobüsler bulunmakta. Metronun son durağı plajların olduğu bölge. Metrodan iner inmez sizi bekleyen otobüslere binerek plajlara gidebileceğiniz gibi yürüyebilirsiniz de. Biz otobüsü şiddetli yağmur nedeniyle tercih ettik. 3 plaj var adada. Siloso Beach, Palawan Beach, Tanjong Beach. Tüm plajlarda denizin, güneşin ve kumun keyfini çıkarırken oyunlarla eğlenmek mümkün.
Plajlar bölgesinden sonra ikinci durak olarak Faber Tepesini seçtik. İkinci Dünya Savaşı esnasında İngiliz askerleri Japon donanmasına karşı bu tepeden savaşmış. Tepe tüm bölgeye hakim ve manzarası mükemmel. Tepeden muhteşem manzarayı seyrederken ne kadar çok fotoğraf çektiğimi tahmin edebilirsiniz. En tepede lokanta ve alışveriş yapabileceğiniz dükkanlar yer alıyor. Buradan teleferiğe binerek daha da yükseğe çıkmanız mümkün.
Santosa Adasında maymunlar her yerde o kadar çok ve özgürce dolaşıyorlar ki bir süre sonra hiç yadırgamıyorsunuz.


Mumyalar müzesinde Singapur yerel kıyafetlerini gördüğümüzde mumya heykellerin gerçekçiliğine hayran olduğunu da belirtmek isterim. Adada bulunan Sualtı Dünyasına bir çok yerde gittiğimizden girmedik. Küçük bir hayvanat bahçesi ve burada yer alan kelebek ve böcek ağırlıklı bölümde ilgi çekici oldu bizler için. Yemek molamızdan sonra Universal Stüdyolarının yer aldığı bölüme doğru hareket ettik.


Universal Stüdyolarına giriş ücreti tek seferlik 68 SD, 1 günlük pass bilet 74 SD, 2 günlük pass bilet 118 SD. Eğer çocuklarınızla her hafta sonu gelmek isterseniz de 1 yıllık üye olmanız mümkün. Onun fiyatı da 338 SD.




Universal Film Stüdyoları 5 milyar dolar harcamış Singapur'un Sentosa Adasındaki Universal Film Stüdyoları için. Burada Universal Film Stüdyolarında çekilen film karakterleri ve dekorları var. Burada, Jurassic Park, Mumya, Shrek, Terminatör, Titanic ve Madagaskar gibi filmlerin devasa setleri arasında dolaşmanın keyfi ve eğlencesini anlatmam mümkün değil. Stüdyoda çok fazla mağaza var. Film karakterlerini canlandıran animatörlerle fotoğraf çektirmek için oluşan sıraların uzunluğu dikkatimizi çekiyor. En çok sıra Charlie Chaplin’de.
Orijinal adıyla "Universal Studios" ları ilk olarak ABD'nin Florida’daki Orlando kentinde kurulmuş. Universal Stüdyolarının hiçbirisinde film çekilmiyor ama dünyaca ünlü filmlerin çekildiği Universal Stüdyolarının aynısı buralarda yer alıyor.
Ben kendimi bir an gerçek filmin içerisinde sanki rol alıyorum gibi hissettim. Her binada değişik film stüdyoları var. Binaya 30-40 kişilik gruplar halinde giriliyor ve kendinizi film sahneleri içerisinde ilginç ışık veya fırtınalı bir ortamda setin ortasında bulabiliyorsunuz. Benim yaşadıklarımı, heyecanımı, coşkumu ve sevincimi düşünün. Çocukluğumun hayal kahramanlarının film stüdyolarındayım.
Elbette buradan kopmam çok kolay olmadı. Dışarıya çıktığımızda baş ağrısıyla birlikte hissettiğim coşkunun halen devam ettiğini söyleyebilirim.




















 
Metroya binerek adadan ayrılarak Singapur’a döndüğümüzde akşam olmuştu. Singapur’da yarın son günümüz. Ertesi gün Kuala Lumpur yolculuğumuz var. Bugün seyahatimin en güzel günlerinden birisi. Benim için sanki bugün bayram. Yaşasın çocukluğum ve bana tekrar çocukluğumu yaşatan Santosa Adası…

9 Mart 2012 Cuma

SİNGAPUR'DA GEZMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ...

Eşimle birlikte 1 sene önceden planladığımız seyahat günü yaklaştıkça ikimizin de heyecanının arttığı bir gerçekti. Singapur-Malezya-Kamboçya-Vietnam seyahatinin ilk durağı Singapur’du.

Singapur’lular turistlere karşı o kadar içten ve yardım severler ki anlatamam. Havaalanında hemen bir Singapur’ludan ulaşımla ilgili detaylı bilgi aldık. Bu şekilde otelimize en kolay nasıl ulaşabileceğimizi öğrendik. Metro için önce bilet almak üzere makinelere gitmeniz gerekiyor. Makinelerden nereye gideceğinizi harita üzerinde işaretliyorsunuz. Sistem sizden gidilecek yere göre para istiyor. Makineden kart düşüyor. Bu kartı metro çıkışında yine makineye iade ediyorsunuz ve 1 Singapur Doları iade alıyorsunuz. Metrosu oldukça modern. Havaalanından metroya bindikten sonra 3 durak ileride inerek tren değiştiriyorsunuz. Metro çıkışlarının tümü çok büyük alışveriş merkezleriyle bağlantılı.

Singapur'la ilgili iki yazım olacak.İlkinde Singapur'da gezmenin dayanılmaz hafifliğini bulacaksınız. İkincisinde ise Singapur'dan günü birlik yapabileceğiniz turları okuyacaksınız. Singapur’da bulunacağımız süre içerisinde tek talihsizliğimiz orada bulunacağımız zamanın Çin Yeni Yılına denk gelmesiydi. Talihsizlik derken sakın yanlış anlamayın ben sadece orada bulunduğum süre içerisinde fiyatların yüksekliğini kastediyorum.Uçaktan iner inmez her zaman ucuz ulaşımı tercih ettiğimiz için otelimize kadar metroyu kullandık.

Metrodan iner inmez kendimizi büyük bir alışveriş merkezinin içerisinde buluverdik. Doğru yerden çıkabilmek için bayağı çaba sarf ettiğimizi itiraf etmeliyim.



Alışveriş Merkezinden çıkabilmeyi başarır başarmaz otelimize ulaştık. Otelimizi Hotels.com sitesinden ayarladım. Adı Fragrance Hotel Oasis. Resepsiyondaki delikanlı çok ilgili. Yaklaşık yarım saat bize bilgiler verdi. Anahtar ritüeline geçmeyi beklerken bize otelde bakım olduğunu ve karşıdaki Fragrance Hotel Classicte kalabileceğimizi söyledi. Tabi ki çok bozuldum ama yapacak bir şey yok. Çaresiz karşıdaki otele geçtik.(Bu durumu Hotels.com sitesine bildirmeme karşın bugüne kadar herhangi bir cevap alamadığımı da sizlerle paylaşmak isterim.) Otelimiz Balestier Road’ta ve oldukça merkezi. Orchard caddesine de çok yakın. Otelin tam önünde otobüs durağı var. Singapur’da internet her yerde ücretli. Kaldığımız otel ise bu değişiklikten dolayı bize ücretsiz internet sağladı.







Odamıza yerleşir yerleşmez dışarıdayız. İlk hedef Chinatown. Otelin önündeki duraktan otobüse biniyoruz. Otobüsün fiyatı 1.1 Singapur Doları. Singapur’lular her zamanki gibi çok yardımseverler. Bizim Chinatown’ın yakınındaki durakta inmemizi sağladılar.

Dünyada bir çok şehirde Chinatown’lar var. İlk gördüğümde benim de çok ilgimi çeken bu merkezler artık çok fazla ilgimi çekmemekle birlikte fotoğraf çekmek ve alışveriş için halen tercih ettiğim yer olma özelliğinde. Otobüsten iner inmez fotoğraf makinemi çantamdan çıkardım. Aman tanrım oda ne? Objektif kapağımı objektiften ayıramıyorum. Kapak sıkışmış. Eşim Aslıhan ve ben yarım saate yakın uğraşmamıza karşın başaramıyoruz kapağı objektiften ayırmayı. Tam fotoğraf makinemi çantama koymak üzereyken son bir kez daha denemeyi öneriyor eşim. Deniyoruz ve cap keeper paramparça oluyor. Önce şaşkınız zira ne olduğunu anlayamıyor ve lensin kırıldığını düşünüyoruz. Durumu kavrayınca daha az üzülüyoruz ve beraberce Chinatown’ın keyfine varmak üzere dolaşmaya başlıyoruz.





Elbette ilk işimiz karnımızı doyurmak. Chinatown’da ülkemizde pahalı olan deniz ürünleriyle karnınızı ucuza ve keyifle doyurmak mümkün. Tercihimiz bol karides, kalamar, sübye, yengeç ve ahtapotla hazırlanmış noodle. Noddle Çin eriştesi veya makarnası olarak tercüme edebileceğimiz son zamanlarda ülkemizde de tanınan bir yiyecek. Hazırlaması çok kolay.

Karnımızı doyurduktan başka bir ifadeyle boğazlardaki savaşa son verdikten sonra başlıyoruz dolaşmaya. Her yer turist dolu. Sokaklarda kurulu pazar yeri esasında bizim son zamanlarda kurulan Sosyete Pazarlarından farklı değil. Her yerde ünlü markaların çok iyi taklitleri var. Oldukça da uygun fiyatları. Gecenin ilerleyen saatlerinde otobüse binerek otelimize dönüyoruz.



Singapur’da iyi bir şehir turu için yapmanız gereken en uygun yolun See Sighting Tourlar olduğunu bildiğimizden tek kişi 23 Singapur Doları ödeme yaparak Şehir Turuna katıldık. (Bu turlara katıldığınızda bindiğiniz ve Şehir Turu Otobüsü olarak adlandırabileceğimiz otobüsler dünyanın her yerinde bulunmaktadır. Günlük veya iki- üç günlük bilet alarak bineceğiniz bu otobüsler şehrin tüm önemli turistlik yerlerine gider. Rotasındaki tüm duraklarda istediğinizde iner,istediğinizde tekrar binersiniz. Şehir turu esnasında size şehrin gidilen yerleri anlatılır. 2 katlı olan ve üst katı açık bu otobüslerde seyahatin ve şehrin keşfinin ayrı bir güzelliği olduğunu sizinle paylaşmak isterim)

Şehir turumuzda kullanacağımız iki otobüs var. Otobüslerden bir tanesi şehrin tarihi ve turistlik bölgelerine bizi götürecek ve nehir turu yapma imkanı sunacak. Diğeri ise şehrin modern tarafını tanıtacak bizlere. Otobüse bindikten sonra turumuz başladı. İlk durağımız Singapur Flyer. Burası dünyanın en büyük gözlem tekerleği(Aslında dönme dolap) Yerden 165 metre yukarıya kadar yükseliyorsunuz. Biz daha sonra gelmek üzere otobüsten inmedik. Binildiğinde manzaranın güzelliğini sizlere söylememe gerek yok sanırım. Singapur’u panoramik olarak görmek için bulunmaz bir fırsat. Ayrıca burada bir restoran, alışveriş mağazası da bulunuyor.

Turumuz oldukça keyifli başladı. Otobüsümüzden biz ilk olarak Botanik Parkında indik. Otobüs parkın içerisine kadar giriyor. Parka giriş ücretsiz. Sadece Orkide Parkına girecekseniz burasının girişinde 5 Singapur Doları ödemeniz gerekiyor. Park ve özellikle orkide parkı oldukça büyüleyici. Yüzlerce çeşit orkide türünü gördükten sonra ülkemizdeki çiçekçilerde gördüğüm orkidelerin hiçbir güzelliği olmadığını fark ediyorum. Orkide Bahçesindeki bazı orkidelerin isimleri var. Devlet Başkanlarının isimleri verilmiş orkidelere. Parkta yer alan göl ve göl içerisindeki su kaplumbağaları da parkta beni etkileyen manzaralardan. Tüm orkide çeşitlerinin fotoğraflarını çektim. Orkide bahçesi tam bir cennet, bu arada Singapur Orkide Bahçesinin dünyanın en büyük orkide bahçesi olduğunu da öğreniyorum)

Park çıkışında yer alan hediyelik eşya dükkanından elbette alışveriş etmemek olmaz. Burada ağırlıklı olarak orkide ağırlıklı hediyelik eşyalar var. Botanik Parktaki gezintimiz uzun sürdü. Ama oldukça da dinlendik. Bir ara başlayan yağmur ve yağmur öncesindeki rutubet ve sıcaklık eşim ve beni yıldırmadı.





Botanik Park sonrası otobüsümüzü beklemeye başladık. Otobüse binince turumuza devam ediyoruz. Tarihi Parlemento Binası, Yargıtay Binası,Patang, Cricket Club, ünlü markalarla dolu bitmek tükenmek bilmeyen Alışveriş Merkezleri gördüklerimiz.

Sonrasında nehir turu için otobüsten inerek tekneye biniyoruz. Singapur nehri önemli bir nehir. Nehir gezisiyle Singapur’u farklı bir bakış açısından keşfe başlıyoruz. Singapur nehrinin güneyinden başlıyoruz keşfe. Singapur’un en uzun binaları ve şehirle özdeşleşen yapıları Raffles Place’da, Republic Plaza, UOB Plaza ve UOP Center dünyaca ünlü binalar.



Bu arada Raffles’te bulunan ve Singapur’un simgesi olan Merlion heykelini görüyoruz. Altı deniz atı, üstü aslan, ağzından nehre su akan bu heykel önünde fotoğraf çeken yüzlerce turist var.

Merlion Heykelinin bulunduğu alandan Raffles Meydanına geçiyoruz. Burada Sydney’deki Opera binasından esinlenen Espenalada’yı görüyoruz. Singapur’un anlamı Aslan şehri.

Singapur nehrinin kenarında bulunan Clarke Quay lokantaları, canlı müziği, barları ve dondurmacılarıyla dolu. Burada Singapur’un kurucusu Raffles’in bir heykeli de bulunuyor.

  Her gittiğim ülkede nehir turlarına çok önem veririm. Seyahatlerimde nehirlerin özel bir önemi bulunmaktadır. O nedenle içime sindire sindire geziyi büyük bir keyifle sürdürüyorum. Tur 60 dakika sürüyor. Nehir üzerinde bir çok nehir taksisi de bulunuyor. Altından geçtiğimiz köprüler yüzyıllık ve çok etkileyici. Singapur Nehri şehrin en önemli merkezlerinin arasında kaldığından önemi çok büyük. Singapur ekonomisi ticaret ve endüstri ile dönüyor. Singapur’un önde gelen endüstri dalları ise gemi yapımcılığı, petrol rafinerileri, elektronik aletler, tekstil, gıda ve kereste endüstrisi. O nedenle de nehir gezisinde gördüğümüz binaların tamamı büyük firmalara ait.

Ülke 3 farklı etnik gruptan oluşuyor. Çoğunluk Çinli, daha sonra Hintli ve Malaylar geliyor. Ülkede İngiliz sömürgeciliğinin önemli etkisi var.

Nehir gezisi sonrası şansımıza otobüs orada bulunuyor. Hemen otobüse biniyoruz. Rotamızda ilk olarak Küçük Hindistan yani “Little India” bulunuyor. Hint kökenlilerin yaşadığı bu bölge adeta Hindistan’da bulunduğumuz hissi uyandırıyor bizlerde. Her yerde benim pek hoşuma gitmeyen ağır baharat kokusu var. Hint Tapınağı oldukça etkileyici. Tapınakta saymamızın mümkün olmadığı sayıda heykel var. Hinduların her heykel için ayrı dua ettiklerini öğrendim. Tapınak girişi ayakkabı çıkarılması zorunlu. Bu nedenle çantanızda bir çorap bulundurmanızı öneririm. Hindistan her zaman renkleri ve yemekleri ile ayrı bir dünya. Nedense kendimi hiç bir zaman bu dünyaya ait hissetmedim.

Mustafa Center bir alışveriş merkezi. Seyahatlerimizde alışveriş merkezi gezmeyi sevmediğimizden ve alışveriş merkezlerini sadece tuvalet ve market için kullandığımızdan biz girmedik. Yolumuz üzerinde Arap Mahallesi var. Burada bulunan 5000 kişilik Sultan Camiisi etkileyici. Burada da dükkanlar ve Arap Lokantaları dikkatinizi çekecektir.

Singapur’a giden herkesin mutlaka gidin ve alışveriş edin dedikleri Orchard Road’tayız. Ortalık mahşer yeri gibi. Her ter alışveriş merkezi. En ünlü markaların 100 metre arayla 3-4 mağazası var. Hayretler içerisindeyim. Hayretim A markasının mağazasının 100 metre arayla olmasındandır sakın başka bir şey anlamayın. Bu caddede Singapur Ulusal Müzesi ve Singapur Sanat Müzesi ilgimizi çekiyor ancak saat ilerledi ve kapalı olduklarından gezme şansımız bulunmuyor.

Eşimle gezerken birden değişik bir sokağa girdiğimizi fark ediyoruz. Burası Malay Mahallesi (Maley Town). Singapur’dan sonraki durağımız Malezya olacağından ilgimizi çekiyor. Karnımız tok olduğundan Malay yemekleriyle dolu bir pasajı sadece geziyoruz.

Seyahat öncesi Gece Safarisinin Singapur’un olmazsa olmazı olduğu söylenmesine karşın vaktimizin yetersiz oluşundan dolayı bunu gerçekleştiremedik.

Gece oldu artık otele dönme vakti geldi. Yorgun ama mutlu iki gezgin otelimize dönüyoruz.

Yarın, Sentosa Adasını keşfe gideceğiz.