3 Ocak 2013 Perşembe

SUYUN KENARINDAKİ GÜZEL SEHİR...STOCKHOLM….


Uçağımız Stockholm’e varıyor. Sadece İsveç’in değil İskandinavya’nın da başkenti olarak kabul edilen Stockholm’deyiz.

Hepimiz biliriz ki, İskandinavya, Kuzey Avrupa'daki ülkelerin oluşturduğu bir coğrafyadır. Danimarka, İsveç ve Norveç İskandinav ülkeleridir (Meraklısına Not: İskandinavya Ülkeleri :Orta Çağ'da bugün Norveç,İsveç,Danimarka,Rusya ve İzlanda olarak bilinen ülkeler benzer kültürel, dilsel (Eski Norse) ve dinsel (Norse Mitolojisi) ortamı paylaşmışlardır. 12. yüzyıldan itibaren bugün Finlandiya olarak bilinen ülke İsveç Krallığı'yla ortak bir gelişim sürecini yaşamış ve giderek onunla eklemlenmiştir. Ortak geçmişin önemli örneklerinden biri de bugün Norveç,İsveç ve Finlandiya olarak bilinen ülkelerin Sami yaşam biçimini içselleştirmeleridir. Aslında , bütün Nordik ülkeleri azınlık gruplarını içlerinde barındırmaktadır ve bu gruplar diğer bir Nordik ülkenin nüfusu içinde yer almaktadır(Örneğin Sami(Lapp)Irkı).

Fince köken itibariyle Ural-Altay dil grubunun Ural kısmındadır. Orta Asya kökenli bu halk daha sonra Nordikleşmiştir. Fin dili yapısı Türk diline ve Altay dil grubuna çok benzer. Örneğin ben kelimesi Fince'de "Minä", sen kelimesi "Sinä" dır.

Yaklaşık 1000 yılında Hristiyanlığı benimsedikten sonra, yerel düzeydeki birleşme süreçleri Danimarka,Norveç ve İsveç'in ayrı krallıklar olarak kurulmasına yol açtı. 1200'lerin ortalarında Finlandiya İsveç'in bir parçası haline gelirken, İzlanda, Faroe Adaları,Şetland Adaları, Orkney, İskoçya ve İrlanda'nın büyük bir bölümü Norveç'in oldu(Bu akınlar Avrupa'lı tarihçiler tarafından Kavimler Göçü sayılır).16. yüzyıl boyunca bütün Nordik ülkeleri protestan reformunu izledi. Finlandiya'da çok az da olsa Ortodoks cemaati bulunmaktaydı.

14. yüzyılda, Danimarka, Norveç ve İsveç (Finlandiya dahil) Kalmar Birliği altında birleşti.Danimarka hızla öncü ülke haline geldi. Fakat 16. yüzyılın başlarında İsveç kendi bağımsız krallığını yeniden kurdu.Danimarka'nın Norveç üzerindeki egemenliği 1814 yılına kadar sürdü. Bu tarihten sonra Danimarka kralı Norveç'i İsveç'e verdi. İzlanda, Grönland ve Faroe Adaları Danimarka'ya kaldı.

17. yüzyılda Avrupa'nın büyük güçlerinden biri haline gelen İsveç sömürgelerini bir bir kaybetti. Süreç 1809 yılında Finlandiya'nın Rusya'ya bağlanmasıyla daha da kötüleşti.

19. yüzyıl İsveç ile Norveç'in birleşmesine tanıklık etti. Ancak bu birleşme Norveç'in artan huzursuzluğundan dolayı 1905 yılında sona erdi. Aynı dönemde İsveç ve Danimarka arasında İskandinavyacılık doğmuştur. Bu hareket üç İskandinav ülkesini birleştirmeyi hedeflediyse de başarıya ulaşamadı.

Birinci Dünya Savaşı ve özellikle 1917'deki Rusya devriminin ortasında Finlandiya tarihte ilk defa bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktı. İkinci Dünya Savaşı sırasında İzlanda Danimarka'dan bağımsızlığını kazandı. Böylece 1952 yılında kurulan Nordik konseyinin üye ülkeleri ortaya çıkmış oldu.

Nordik ülkeleri savaş sonrası dönemde, özellikle sosyal alanda ortak politikalar uyguladılar (Örneğin İskandinav Sosyalizimi). Bütün Nordik Ülkeleri yüksek vergilerle oluşturulan kamu sektörüne ve geniş sosyal güvenlik sistemine sahip refah devletlerine dönüştüler. Bu gelişmelerin kökeninde iki savaş arasındaki dönemde bütün Nordik ülkelerinde Sosyal Demokrat hükümetlerin iktidara gelmesinin payı vardı).

Havaalanından otobüsle merkeze doğru yol alıyoruz.Bu şehir benim için çok özel. Üniversite yıllarında Avrupa’da yaşayabileceğimi ifade ettiğim tek şehir. Bana huzur ve güven veren güzel insanların şehri Stockholm’deyim. Otobüsten inerek bizi otelimize götürecek metroya biniyoruz. Kısa süre sonra oteldeyiz. Otelimiz Park Inn By Radisson Stockholm. Otele eşyalarımızı bırakarak hemen Stockholm’i keşfe başlıyoruz. “Kuzey’in Venedik’i” Stockholm 14 ada üzerinde kurulmuş bir şehir. O nedenle de çok sayıda köprü ve kanal var.

İlk olarak Stockholm’ün en eski bölümü olan Gamla Stan’a doğru gidiyoruz. Gamla Stan esasında eski şehir anlamına geliyor. Gamla Stan’ın şirin ve daracık sokaklarında yürümeye başlıyoruz. Daracık sokakların iki tarafında yer alan eski Stockholm evlerinin altında şirin ufak dükkanlar yer alıyor. Gamla Stan’da yürümeye devam ediyoruz. Türk gruplara rastlıyoruz. Birazdan karşımıza İsveç Kraliyet Sarayı çıkıyor. Burasının İsveç Kralı ve kraliyet üyeleri tarafından kullanıldığını öğreniyorum. Sadece giriş kapısında az sayıda nöbetçi görüyorum. Etrafta güvenliğin olmamasına hayret ediyorum.

Gamla Stan turist dolu ama gerçek ve yaşayan Stockholm burası değil. Norrmalm’e doğru gidiyoruz. Tren Garını görüyoruz. Kanalın kenarında bir bina fark ediyoruz. Kızıl renkteki bu binanın fark edilmemesi mümkün değil.Burasının Belediye Binası olduğunu öğreniyoruz(Stadshused). Belediye Binası muhteşem. Sevgili Kadri ATABAŞ bu gezide sürekli kulaklarını çınlatıyorum. Neden acaba?

Michael Jackson’ın ölümünden sonra başta A.B.D olmak üzere bir çok ülkede anısına Tribute Dansı yapıldığını hatırlarsınız. İşte Stokholm’de Jackson’un Tribute Dansı ile anıldığı Sergels Meydanındayız. Sergels Torg’ta yapılan bu dansa ait görüntüler internette seyredilme rekorları kırmış ve diğer ülkelerde yapılan anmaları geride bırakmıştı. O nedenle bu meydanın ve meydanda bulunan parkın adını hemen anımsayacağınızı düşünüyorum.

Meydana esasında sanat meydanı demek daha doğru olur sanırım zira her yer sanat galerileriyle dolu.

Karnımız acıkıyor. Denize nazır yemeklerimizi yerken etrafı seyrediyoruz.

Yemek sonrası kahvelerimizi yudumlarken okuyorum.

Okuduklarımdan;

Dünyada kişi başına düşen en yüksek sayıda müzeye sahip şehirlerden olan Stockholm’de 70 müze ve 100 sanat galerisi bulunduğunu,

İsveç’in , Ortaçağ'dan beri bağımsız olan tek ülke olduğunu,

Zamanında Rus olarak bilinen İsveç Vikinglerinin, Kiev Ruslarının da atası olduğunu,

İsveç'in, dünyanın eğitim konusunda en gelişmiş ülkelerinden biri olup 1-5 yaş arası çocukların ana okuluna gittiklerini, 6 yaşından 16 yaşına kadar ise zorunlu eğitime tabi tutulduklarını,

Üçte biri ormanla kaplı, üçte biri su olan Stockholm’ de 38 park bulunduğunu, Şehirde 1000 adet yakınında yaşanan 24.000 ada bulunduğunu,

Ülkenin kutup bölgesinde yaşayan Laponlar diğer adıyla Sami’lerin 17. Yüzyıldan itibaren İsveç tarafından asimilasyona uğradıklarını, dilleri ve dinlerinin baskıyla yok edilmeye çalışıldığını, 1989 yılında Sami’lerin etnik varlığının tanındığını,

İsveç’in dünya siyasal tarihinde Sosyal Demokrasinin beşiği olduğunu, Sosyal Demokratik ideolojide İsveç veya Kuzey Modeli diye bir öğreti olduğunu,

Ülkenin Kadın Hakları hususunda dünyanın en öncü ülkesi olduğunu,

Ericsson, İkea, Volvo, H&M gibi markaların bu ülkeden dünyaya yayıldığını,

Öğreniyorum.

Globen’de bulunan dünyanın küre biçimindeki en büyük yapısını görüyoruz. Ericsson Globe benzeri bir yapı görüp görmediğimi hatırlamaya çalışıyorum ama görmediği düşünüyorum.Burası bir spor ve kültür merkezi. 16.000 kişilik olduğunu öğreniyorum.

Saat ilerledi ama güneş halen tepemizde yine güneşi batıramayacağımızı anlıyoruz ve otele dönüyoruz. Yarın sabah yoğun ve keyifli bir günün bizi beklediğini biliyoruz.

Kahvaltı salonu çocuk dolu. Herkesin en az 2-3 çocuğu var. Çocukların gürültü yapmamalarına şaşırıyorum. Kahvaltı sonrası keşfe devam ediyoruz.

Yine ilk olarak Gamla Stan’a geliyoruz. Kraliyet Opera Binasına doğru yol alırken meydanda at üstünde Kral Gustav Adolfs’un heykelini görüyoruz. Opera binasının heybeti bizi etkiliyor. Bugün Ulusal Müzeyi göreceğiz. Müzede Rubens, Rembrandt, Goya, Renoir, Degas, Carl Larsson, Hana Pauli’nin eserlerini görüyoruz. Çıkışta müzenin denizin kıyısında yer alan basamaklarında oturarak güzelliğin tadını çıkarıyoruz.

Bu kez Stockholm Güzel Sanatlar Müzesine doğru gidiyoruz. Müzede İsveç’li sanatçıların yanında Norveç ve Danimarka’lı sanatçılara ait eserleri izliyoruz. Bu arada Picasso’nun “Bahar”, Salvador Dali’nin “ Ve Söyle” ve Wilhelm Enigma Vera Nilson’un “Sabun Köpüğü” tablolarını görüyoruz.

Çıkışta Gamla Stan’dayız yeniden. Burası benim görmeye doyamadığım bir yer desem şaşırımısınız bilmem. Ama gerçek söylüyorum ki Gamla Stan Avrupa’da görmeye doyamadığım yerlerin ilk sırasında yer alıyor. Neden mi? Burasının dünyanın en iyi korunmuş Ortaçağ şehir merkezi olduğunu söylemem yeterli olacaktır sanırım.Kraliyet Sarayı ve Stockholm Katedrali’nin önünden geçerek Nobel Müzesine geliyoruz. Kraliyet sarayının önünden geçerken Kraliyet Askerlerinin nöbet değişimlerine tanık oluyoruz.

Bugün Aslıhan’a bir sürprizim var. Den Gyldene Freden Restorantının önündeyiz. Başlıyorum anlatmaya. Sevgili karıcığım önünde durduğumuz bu lokantanın isminin tercümesi “Altın Barış”’tır. Burası ülkenin en meşhur lokantasıdır. Guiness Rekorlar Kitabına göre de dünyanın en eski restoranıdır. En önemli özelliği 1722 yılından bu yana restoranın çevresi değişmiştir. Burada sizi yemeğe davet ediyorum. Lütfen kabul buyurunuz. Aslıhan boynuma sarılıyor. Beraberce içeriye giriyoruz.

Çıkışta Vasa Müzesine giriyoruz. Müze Stockholm seferini yaparken 17’nci yüzyılda batırılan, daha sonra çıkarılarak koruma altına alınan Vasa isimli bir gemiye ait. Şaşırdığınızı görüyorum. Gemi demeyin.Vasa tek kelimeyle sanat harikası. Vasa’nın tamamına yakını heykellerle süslü. Heykellerin güzellğini anlatmaya ise kelimeler yetersiz kalıyor.

Çıkışta parkın içerinden geçerek yürüyoruz. Kıyıda denizle sıfır noktada lunaparkı görüyoruz. Vakit olsa girerdik diye konuşuyoruz.

Dünyanın ilk açık hava müzesindeyiz. Çiftlik binası, değirmenler, dükkanlar ve ahşap kilise yapının fotoğraflarını çekiyorum. Parkta 1900 lü yıllarda inşa edilen 162 yapı, kalay atölyeleri, fırın, altın rengi ev, Skogaholm Malikhanesi ilgimizi çekiyor.

Şimdi, Nobel kutlamalarının yapıldığı kulesi 106 metre olan Hall Binasındayız. Nobel ödüllerinin verildiği 18 milyon altın mozaik çini ile süslü Mavi Salonunu görüyoruz. Şehrin tepeden görünümü için asansörle kuleye çıkıyoruz. Manzara harika.

Yürüyerek otele dönüyoruz. Otelde jakuzi keyfi yapıp güneşi batıramadan uyuyoruz.

Yarın sabah erkenden Kopenhag’a gidiyoruz.

Kopenhag’ta görüşmek üzere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder