27 Kasım 2012 Salı

HER KÖŞESİ AÇIK HAVA MÜZESİ OLAN ÜLKE FAS (III.BÖLÜM- MARAKEŞ- ESSAOUIRA)

Atlas Dağları'yla çevrili vadide panoramik otobüs yolculuğu sonrası otobüsümüz Benemelal'de duruyor. Burası Fas’ın ufak şehirlerinden. Şehre göre çok iyi bir lokantada öğle yemeğimizi yedikten sonra "Kızıl Şehir" olarak adlandırılan ve Unesco Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan Marakeş' e doğru hareket ediyoruz. Akşam üzeri Marakeş’e ulaşıyoruz. Otelimiz oldukça merkezi.

1062 yılında Almoravide Hanedanlığının başkenti olarak kurulan Marakeş çok eski bir şehir. Fas’ın her şehrinde olduğu gibi Marakeş’te de eski ve yeni şehir olarak iki şehir bulunuyor. (Meraklısına Not : Fas’ın bütün şehirlerinde Eski Şehir büyüleyici yapılar, eski camiiler, saraylar, dar sokaklar ve bu dar sokaklarda bulunan küçük atölyelerden meydana gelmektedir. Yeni Şehir ise, oteller,yüksek binalar, lüks kafeler ve yeni evlerden meydana gelmektedir.)

Akşam yemeğinden sonra Marakeş’in sembolü Kutubya Camiine kadar yürüyoruz. Muhteşem bir yapıyla karşılaşıyoruz. Kutubya Cami (Koutoubia Mosque) Kıyamet Meydanı’na çok yakın ama gece vakti gitmiyoruz. Caminin çok güzel aydınlatılması nedeniyle işçiliği incelemeye başlıyoruz. Yanıma gelen bir Marakeş’li "Eyfel Kulesi Paris ve Paris’li için ne ifade ediyorsa Kutubya’da bizler ve Marakeş için aynı duyguyu ifade eder."  diyor. Bu sözden etkileniyorum.

Rehberimiz Oktay KANTAR’ın söyledikleri aklıma geliyor. ”Kaybolduğunuzda Kutubya Camii’nin minaresini arasın gözleriniz. Minareyi görünce nerede olduğunuzu hemen bulur ve kaybolmazsınız” sözlerinin ne derece doğru olduğunu anlıyorum. 67 metre minaresi olan caminin 19. yüzyılda inşa edildiğini öğreniyoruz.

Otele dönüş yolundayız. Sabah erkenden şehir turumuz var. Güzel bir kahvaltı sonrası şehir turumuz başlıyor. İlk olarak Saadi Mezarlarına geliyoruz. Mezarlar 20. yüzyıl başına kadar bozulmadan kalmış. Buna burasının yeni hanedan tarafından yıkılmamış olması ve yalnızca girişinin kapatılması neden olmuş. Mezarlardaki mozaikler ve dekorasyonun ihtişamından etkilenmemek mümkün değil.

Şimdi Souks diye adlandırılan Çarşıdayız. Çarşıda yürümeye başlıyoruz. Bu çarşının da Fas’ın diğer şehirlerindeki çarşılar gibi karışık olduğunu labirent sokaklarda kaybolmanın kolay olduğunu fark ediyoruz. Hep beraber çarşıda alışveriş yapıyoruz.

Çarşı sonrası Bahia Sarayına gidiyoruz. Sarayın işçiliğine hayran kalıyoruz.1 asır önce Fas’ta yaşayan zenginlerin yaşamları hakkında bilgi alıyoruz. Öğle yemeği sonrası Marakeş’te ve hatta Fas’ta olmazsa olmaz bir Meydana doğru yol alıyoruz. Burası Kıyamet Meydanı.

Meydan dolu ve her yerde akrobatlar,dansçılar,müzisyenler, falcılar, yılan ve maymun oynatıcıları var. Meydanın etrafında ise yemek tezgahlarını görüyoruz. Her tarafta büyük bir koşturmaca ve kalabalık var. Sanki tüm Marakeş, hatta Fas burada. Meydan’da zamanın nasıl geçtiğini anlatmak çok zor. Bir yılan oynatıcısını veya bir zenneyi seyre daldığınızda zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz bile. Bu Meydan’da esasında Fas kültürünü tam olarak sentez edebiliyorsunuz. Burası farklı bir dünyaya götürüyor sizi.

Otele dönüp yemeğimizi yedikten sonra dostlarla sohbete başlıyoruz.

Atlas Dağları’nın eteklerindeki bu Kızıl Şehrin karmaşasının, gürültüsünün ve hayatın hepimizi etkilediğini fark ediyorum. Turunç ağaçlarıyla dolu bulvarlarda yürümeye başlıyoruz. Rehberimizle sohbet ederken Oktay KANTAR’ın söylediği ”Marakeş’te kızıllık topraktan başlar duvarlara, çatılara kadar devam eder. İşte bu nedenle de şehrin adı Kızıl Şehir’dir” sözünün ne kadar doğru olduğunu karanlıkta olsa her yer bir kez daha fark ediyorum.

Otele dönüyoruz.Yarın sabah ilk olarak küçük balıkçı şehri olan ve aynı zamanda Unesco Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan Essaouıra'ya gideceğiz. Atlas Okyanusu kıyısında yer alan bu küçük balıkçı şehrinin Fas'ın en romantik mekanı olduğunu okuyorum.

Atlantik Okyanusu kıyısındaki şirin kasabaya geliyoruz. İlk olarak Medina’ya doğru gidiyoruz. Medina’nın kalenin içerisindeki alan olduğunu fark ediyoruz. Bab Marakeş El Sanatları Çarşısı’na ulaşıyoruz. Çarşının ortasındaki dev kauçuk ağacını görüyorum. Bab Marakeş Kapısının güneyinde yer alan kaledeki tarihi kalıntıları geçerek şehrin en ihtişamlı ve en eski anıtlarından bir tanesi olan şehir tabyasınına doğru gidiyoruz. Denizden gelecek saldırıları önlemek için inşa edilen yapıdaki izleme kuleleri, bronz toplar hepimizin ilgisini çekiyor.

1949’da Shakespeare’in Othello’sunu burada çeken Orson Welles’in adını taşıyan Orson Welles Meydanına geliyoruz. Surlarla çevrili Medina’ya diğer şehirlerde olduğu gibi burada da araç girmesi yasak.

Farklı kültürlere ev sahipliği yapan Essaouira elbette farklı dinlerin eserleri yönünden oldukça zengin.

Rehberimiz Oktay KANTAR’dan 1998 yılından bu yana genellikle Haziran ayının son haftasında Uluslararası Gnawa Müzik festivalinin Essaoudira’da yapıldığını öğreniyorum(Meraklısına Not : Gnawa müziğine odaklanmış olsa da caz, rock ve reggea müziği yapan pek çok sanatçıyı ağırlayan festival, Fas’ın Woodstock’ı olarak da adlandırılmaktadır. 4 gün boyunca yaklaşık 450.000 izleyici bu festivali izlemektedir.)

Öğle yemeği için şirin bir balık lokantasını seçiyoruz. Yemek sonrası serbest zamanda Essaoudira sokaklarında kaybolup şehri keşfe devam ediyoruz. Dönüş için otobüse geldiğimizde denizin çekildiğini ve martıların 5 saat önce deniz sularının olduğu kumlarda av peşinde olduklarına tanık oluyoruz.

Marakeş’e döndükten sonra akşam yemeği için Chez Ali Show’a gidiyoruz. Harika folklor gösterisini enfes yemeklerimizi yiyerek seyrediyoruz. Daha sonra atların showunu izleyerek otelimize dönüyoruz.

Yarın sabah erkenden Kazablanka’ya doğru yola çıkacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder