15 Haziran 2012 Cuma

BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNİN BAŞKENTİ HELSİNKİ…

Helsinki için limana ulaştığımızda verilmiş sadakamız varmış dediğimiz bir olay yaşıyoruz. Sevgili Şükran Taşdemiroğlu Teyzemiz yürüyen merdivenlerden çıkarken dengesini kaybederek düşüyor. Büyük bir felaketi olayı fark edenler önlüyorlar. Moralimiz bozuluyor. Önce Rundale Sarayından Riga’ya giderken otobüsün ön camına gelen o büyük taş. Şimdi ise Şükran Teyzemizin yaşadığı bu olay. Hepimiz iki kazayı da hasarsız atlattığımız için şükrediyoruz.

Limanda her tarafta alkol sınırını geçen Finliler karşımıza çıkıyor. Finlandiya’da içki çok pahalı olduğu için Fin’lilerin içki içmek için Talin’e geldiklerini öğreniyorum. Bilet gişelerinden geçtikten sonra uzunca bir yolumuz var feribota ulaşmak için. Tünel şeklindeki bu yol havaalanlarında uçuş kartınızı uçağa binmek için verdikten sonra yürüdüğünüz körüğe benziyor. Tek farkı biniş kartını verdikten sonra yaklaşık 1000 metre kadar yürüyor olmanız. Elde valizlerin bulunması ve yürüdüğümüz alanın yokuş yukarı olması nedeniyle yoruluyoruz.

Feribot dediğime bakmayın. Sadece Cruise gemilerinin büyüklerini gözünüzün önüne getirin ve feribotumuzun büyüklüğünü düşünün. Feribotlarda buz kırıcılar olduğunu öğreniyorum. Yolculuğumuz bir saat onbeş dakika sürüyor. 17.30’da Helsinki’ye varıyoruz. Saat 17.30 ama öğle vaktinde gibi hissediyorum. Otele transfer oluyoruz. Odalarımıza yerleşince de Helsinki keşfi başlıyor.

Helsinki Katherali, Eski Kilise, Sybelious Anıtı, Cumhurbaşkanlığı Sarayını görüyoruz.

Senato Meydanında Rus Çarı II. Aleksandır'ın heykeli dikkatimizi çekiyor. Yerel rehberimizden Çar’ın adını taşıyan bir bulvar olduğunu da öğreniyoruz.

Helsinki’nin resmi olmayan sembolü olan Lutheryan Katedralinin sadeliği dikkatimizi çekiyor.

Helsinki’de nereye yürürseniz yürüyün mutlaka denizi görüyorsunuz. Bunun nedeni Helsinki’nin yarımada olmasından kaynaklanıyor. Yürüyerek Belediye Binası ve Cumhurbaşkanlığı Sarayının yer aldığı Market Meydanına ulaşıyoruz.Burada Açık Pazar dikkatimizi çekiyor.

Helsinki’nin batıya, çeşitli butiklere sahip Pohjoisesplanadi ve Eteläesplanadi Bulvarlarına ikisi birlikte Esplanadi denildiğini öğreniyoruz. Kuzeyde Mannerheimintie boyunca, Yüzüklerin Efendisi'nden çıkmış gibi görünen şaşırtıcı Art Nouveau Tren Garının çevresindeki ana kültürel merkez hepimizde hayranlık uyandırıyor.Tren Garının etrafında bulunan bir parkta dinlediğim saksafon ve iki kişinin verdiği caz konseri hepimizin anılarında kalacak ufak bir konser oluyor.

Bir ara Fin’lilerin şanssız insan olduklarını, yaklaşık olarak kışın sadece 2 ay güneşi görebildikleri gibi, yazın da yaklaşık 2 ay boyunca geceyi göremedikleri aklıma geliyor.

Helsinki’de dolaşırken birden 1980 li yıllarda severek izlediği bir çizgi film olan Vikingler’deki Viki’yi hatırlıyorum(Merakılısına Not: Vikingler, TRT'de yayınlanan Viki isimli Viking çocuğunun ve onun kabilesinin başından geçenlerin anlatıldığı bir çizgi filmdir. Viki’nin özelliği sorunlarla karşılaşıldığında burnunu kaşıyarak düşünmesi ve pratik çözümler üretmesiydi.Bir çözüm bulduğu anda da kafasının hemen üstünde yanan bir ampul beliriverir o da parmağını şıklatır ve sevinçle "BULDUM","BULDUM" diye haykırırdı. Çizgi film biterken “ha ha ha.. haftaya, buluşalım haftaya. Vikingler geliyor,devamı haftaya..." şarkısı tüm çocukların dilindeydi ).

Gece hava bir türlü kararmak bilmiyor. Geç saatlere kadar kentin tarihi merkezini dolaşıyoruz. Otele dönüşte uyumam mümkün değil. Açıyorum ve elimdeki notları okuyorum.Okuduklarımdan;

Finlandiya’nın kadına seçilme hakkını veren ilk ülke olduğunu ve kadına seçilme hakkının ilk defa 1907 yılında verildiğini,

Bin göller ülkesi olarak adlandırılan Finlandiya'da 55.000 civarında göl bulunduğunu,

Finlandiya’nın yüzyıllar boyunca Rusya ve çevre ülkelerin etkisi altında kaldığını, 18. yüzyılda Rus birliklerince işgal edilen ülkenin Rus egemenliği altında özerk bir Prensliğe dönüştürüldüğünü, 1917 Devriminde S.S.C.B’nden ayrılmayı başardığını, daha sonra çıkan iç savaşta S.S.C.B yanlılarının yenildiğini ve 1919 senesinde yapılan halk oylamasıyla da demokratik Fillandiya’nın temellerinin atıldığı,

1988 yılından bu yana, ülkede Cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiğini,

Ülkede yaşam düzeyinin çok yüksek olduğunu, Fin Hükümetleri tarafından yoksullara ve işsizlere yardım sağlandığını,

Sosyal devlet sistemini iyi uygulayan ülkeler sıralamasında çok ileri seviyede bulunduğunu,

Finlandiya’nın dörtte üçünün ormanlık olması nedeniyle tarıma elverişli toprakların az olduğunu, ülkede Ekim ayında yağmaya başlayan karın Mayıs ayına kadar devam ettiğini, bu nedenle de Fin’lilerin ülkenin güneyinde yaşamayı tercih ettiklerini,

Laponya'da kışın 51 gün boyunca güneşin doğmadığını, yazın ise 51 gün güneşin batmadığını,

Ülkenin güneyinde kış ortalarında gündüz süresinin 5-6 saat, yaz ortalarında ise 20 saat olduğunu,

Ülkenin en büyük zenginlik kaynağının ormanlar olup yaz mevsiminin kısa oluşu nedeniyle tarımın olumsuz yönde etkilendiğini,

Ülkedeki enerjinin hidroelektrik ve nükleer santrallerden sağlandığını, ülke ekonomisinde hava ve deniz taşımacılığının önemli bir yer tuttuğunu,

Finlandiya insanı için saunanın çok önemli olduğunu, her evde mutlaka 1 tane sauna bulunduğunu,

Finlandiya’nın dünyanın intihar oranı en yüksek ülkesi olduğunu,

Finlandiya’nın 2. Dünya Savaşı'nda 60 milyonluk Rus Ordusu'nu 1 milyon nüfusuyla yendiğini,

Fin’lilerin en az 2 yabancı dili çok iyi derecede konuşabildiklerini,

1475te yapılan Olivinlinna Kalesinin şu anda uluslararası opera festivallerine ev sahipliği yaptığını,

İlk üniversitenin 1640 senesinde Turku’da kurulduğunu, üniversitenin 1828yılında şimdi Helsinki'ye taşındığını,

20 Mayıs 24 Temmuz arasında güneşin hiç batmayarak tepede durmasına “Ruska”,

24 Kasım'dan 20 Ocak'a kadar olan sürede ise güneşin hep ufkun altında kalmasına “Kaamosé” denildiğini,

Dünyanın en büyük kağıt yapım alanının Finlandiya olduğunu,

Ülkenin 5 ayrı bölgeye bölündüğünü, kuzey bölüm olan Lappi'de Ren Geyiği, Vaşak ve Baykuş bulunduğunu,

Nokia şirketinin anavatanı olduğunu,

Bütün gençlerin alkolik olarak yetiştiğini,

Suç oranı sıfır olan ülkede depresyona girenlerin intihar ettiğini(Meraklısına Not:Ülkemizde depresyona girenler ise ailesini veya başkalarını öldürmektedirler),

Öğreniyorum.

Halen uyuyamayınca da lobiye inip gece hiç uyumamak için açık olan kafeye oturup Finlandiya kahvesi istiyorum. Lezzetine bayılıyorum.

Okumaya devam ediyorum.Bu kez farklı bir kitap var elimde. Kitap her şeyiyle Helsinki ile ilgili. Okuduklarından;

Helsinki’nin İsveç Kralı I. Gustaf Vasa tarafından Finlandiya körfezinin karşı kıyısındaki o zaman ki adı Reval olan Tallinn'e rakip olarak kurulduğunu ve 1809 yılında Rus egemenliğine girildikten sonra şehrin çok geliştiğini,

Rus Çarı I. Aleksandr’ın 1812 yılında Grandüklüğün başkentini Turku'dan Helsinki'ye taşıdığını ve güvenlik amacıyla da limanın açığındaki adalara kale kurduğunu,

Helsinki’nin Alman asıllı mimar Carl Ludwig Engel tarafından yeniden inşa edildiğini, Helsinki’nin yeniden inşa edilmesinin sebebinin küçük bir St. Petersburg yaratmak olduğunu,

Bu özelliğinden dolayı soğuk savaş döneminde çekilen bazı filmlerde Helsinki’nin Rus şehrinin dublörü gibi kullanıldığını,

Rus Çarı II. Aleksandr'ın Helsinki’ye verdiği önem nedeniyle heykelinin Fin’liler tarafından yıkılmadığını,

Öğreniyorum.

Saat gece yarısını geçmesine rağmen her yer aydınlık. Anlaşılan bu gece bitmeyecek derken gözlerimi açıyorum. Kafenin rahat koltuğunda uykuya daldığımı anlıyorum. Kahvaltımızda somon balığının türlü çeşitleri var. Önce garipsiyorum ama balığa olan düşkünlüğümden dolayı yemeğe başlıyorum.

Erkenden yola düşüyoruz. Bugün Finlandiya Ulusal Müzesi (Suomen Kansallismuseo), Ateneum Sanat Müzesi, Modern Sanat Müzesi (Kiasma), Helsinki Sanat Müzesi (Helsingin Taide Halli) ziyaretlerimiz olacak. Akşamın geç saatlerine kadar müzelerdeyiz. Çıkışta kentin tarihi merkezini bir kez daha dolaşıyoruz.

Dün uyuyamamam nedeniyle uykum geliyor. Erkenden (saat 23.00 da) uyuyorum.

Sabah kahvaltısından sonra otelimize çok yakın olan Türk Mezarlığını ziyaret ediyoruz(Meraklısına Not: Uzun süren istilâ ve sömürülme yıllarından sonra 1917’de bağımsız cumhuriyet hâline gelen Finlandiya’nın bağımsızlığını kazanmasında ülkede yaşayan az sayıdaki Türkün önemli katkıları olmuştur. Fin’liler Türklerle 1800’lü yılların hemen başında tanıştı. Ülke o yıllarda Rusların egemenliği altında idi. İlk Türkler, Finlandiya’ya Tataristan’ın başşehri Kazan’dan ticaret amacı ile gelmişlerdi. Seyyar tüccarlar, bölge halkından ilgi ve yakınlık görünce, yerleşik düzene geçtiler. Helsinki’de hürriyetler, Kazan’a göre daha geniş sınırlara sahipti. İnançlarının gereklerini burada daha rahat yerine getirebiliyorlardı. Akraba ve dostlarını da yanlarına aldılar. Moskova’nın gönderdiği Müslüman memur ve askerler de görev süreleri bitince Finlandiya’da kalmayı tercih ettiler. Finlandiya’da yaşayan Kırım Türkleri’nin ise Rusların sık sık gerçekleştirdikleri sürgünler sebebiyle geldikleri biliniyor. “Sürgün” denilince akla Kırım Türkleri gelir. Onlar, dünyanın her tarafına göç etmek mecburiyetinde kaldılar. Finlandiya’da, İslâm Kültürü ile ilgili olarak topluma yansıyan ilk eylem, bir Müslüman mezarlığının organize edilmesi oldu. Bu hak, onlara Fin yönetiminin bir mükâfatı idi. Çünkü Türkler, vatandaşı oldukları Finlandiya’nın topraklarını korumak için teşkilâtlanıp mücadele ettiler, şehitler verdiler. 1939 yılında başlayıp 5 yıl süren Rus-Fin savaşı sırasında da şehit olan Türkler için hükümet tahsis ettiği mezarlık arazisinde bir de âbide inşa etti. Kazan Türkleri, kendi aralarında topladıkları paralarla, cami yaptılar. Hükûmet, caminin yapımında da katkıda bulundu.

Finlilerle Türkler kader birliği yapmışlardı. Savaş günlerinde acıları, savaştan sonraki ilk yıllarda kıtlık günlerinin sıkıntılarını, barış döneminde ise sevinçleri paylaştılar. Mutluluğu, birlikte ve kardeşçe yaşamakta buldular. Fillandiya’da Türklerin futbol kulüpleri, Kur’an kursları bulunmaktadır. Kırım ve Kazan Türkleri Finlandiya’lılara Müslüman-Türk’ü tanıttılar sevdirdiler).

Bugün Türkiye’ye dönüşümüz var ve en geç saat 12.30 da havaalanında bulunmamız gerekiyor. Bu nedenle de çok hızlı hareket ediyoruz. Bildirilen saatte buluşarak havalimanına gidiyoruz..Check-in, pasaport ve gümrük işlemlerinizin ardından Türk Havayolları’nın TK 1756 sayılı seferi ile saat 15.20’de İstanbul’a hareket ediyoruz. Saat 18.40’da varışın akabinde Türk Havayolları’nın TK 148 sayılı seferi ile de saat 21.00’de Ankara’ya uçup 22.05’de evimize varıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder