9 Ağustos 2012 Perşembe

ÇİN'İN FARKLI ŞÖLEN ŞEHRİ ŞANGAY...

Sabah kahvaltımızın ardından Çin’in en hareketli şehri olan Şangay’a uçuyoruz. Şangay Çin’in ticari merkezi ve “Doğu’nun Paris’i” olarak biliniyor. Ayrıca, 19 milyona yaklaşan nüfusuyla dünyanın en büyük şehirlerinden bir tanesi. Yılllar önce geldiğimiz Şangay’ı tanıyamıyorum.Büyük gökdelenler ve alışveriş merkezleri her tarafı sarmış yine. İlk olarak otobüsümüzle deniz kenarında “Bund” olarak bilinen hareketli rıhtımda bir gezi yapıyoruz. Burası eski ve yeninin, doğu ile batının garip bir karışımı olarak karşımıza çıkıyor. Koloniyel tarzda inşa edilmiş iş merkezlerinin, neoklasik kubbelerin, Yunan tarzı sütunların ve Gotik kulelerin yer aldığı The Bund Bölgesini çok seviyorum.
Huangpu Irmağı şehri ikiye bölüyor. Nehrin sol tarafı Bund karşı tarafına ise Pudong denildiğini öğreniyoruz. Şehrin tüm gökdelenleri adeta Pudong bölgesinde yer alıyor.

Nadir bulunan beyaz yeşim taşından yapılma iki tane Sakyamuni Buda Heykelinin bulunduğu Jade Buda Mabedini ziyaret ediyoruz. Bu heykellerin birinde Buda’nın otururken ve diğerinde ise uzanırken betimlendiğini ve yeşim taşından yapıldıklarını fark ediyoruz. Tapınakta sunağın hemen arkasındaki üç boyutlu duvar resmi ilgimizi çekiyor.

Ülkenin en ünlü alışveriş caddesi olan Nanjing Caddesinden geçiyoruz. İnsanalar üst üste. Hiçbir caddede böyle bir kalabalık görmediğimi düşünüyorum.

Steven Spielberg’in “Güneş İmparatorluğu” filminin bazı sahnelerinin çekildiği Peace Hotel’i görüyoruz. Renmin Guangchang’a yani Halk Meydanına geliyoruz. Burası harika bir meydan.Tüm görkemiyle Büyük Tiyatro karşımıza çıkıyor. Şanghay Şehir Planlama Sergi Sarayı ve Şanghay Şehir Müzesini fark ediyoruz. Yarın Şangay Şehir Müzesini göreceğiz.

Şehrin bu bölgesindeki bu binası olan 333.3 metre yüksekliğindeki Shimao Uluslar arası Plaza’yı görüyoruz.

Şimdi yemek zamanı. Yemek sonrası Akrobasi Show’una gidiyoruz. Özellikle motorsiklet gösterisine hayran kalıyor ve bu gösteriyi nefeslerimizi tutarak izliyoruz.

Otelimiz Shangai Penta Hotel. Çok merkezi. Otelimize yerleştikten sonra dolaşmaya başlıyoruz. Otelin yakınında bir park fark ediyoruz. Parkta Çin’lilerin çalan müziğe eşlik ederek dans ettiklerini görüyoruz. Kim tutar bizleri. Bizlerde onlara katılıyoruz.

Sabah kahvaltımızın ardından Şangay Müzesine gidiyoruz. 1952 yılında kurulan beş katlı binanın yüksekliğinin 29.5 metre olduğunu ve binanın gemi şeklinde tasarlandığını öğreniyoruz. Müzenin zemin katında taş ve bronz heykellerin, 1.Katında Seramiklerin, 2.Katında resim ve kaligrafi çalışmalarının, 3.Katında yeşimler, sikkeler ve mobilyaların sergilendiği salonları geziyoruz. Bol bol fotoğraf çekiyoruz.

Çıkışta rotamızda Çin’in en ünlü bahçesi olan Yuyuan Bahçesi keşif durağımız oluyor. Ming hanedanı döneminde 1577 yılında yapılan bu bahçe 5 dönüm büyüklüğünde. Bahçeye girer girmez mimarisine ve peyzaja bayılıyoruz. Kapıdan girince  yapay kayalık alan karşımıza çıkıyor. 14 metre yüksekliğindeki kayaların pirinç tozu ve kireç kullanılarak oluşturulduğunu, bahçe sahiplerinin bu kayalık alandan manzara seyrettiklerini öğreniyoruz.

Rehberimiz bahçenin 6 bölümden oluştuğunu söylüyor. Şimdi şanslı anlamına gelen ve misafirleri ağırlamak için kullanılan Sansui Hall ‘deyiz.Çıkışta gölet görüyoruz. Gölette yüzlerce kırmızı ve sarı renkte balık var. Parmağımızı uzatır uzatmaz yem vereceğimizi düşünerek geliyorlar. Noel Pavilion ve Wanhua Odası bölümündeyiz. Avluda 2 tane ağaç dikkatimi çekiyor. Ağaçların önündeki yazıdan birinin 70 metre,diğerinin 21 metre boyunda Maidenhair Ağacı olduğunu ve 400 yıl önce dikildiklerini okuyorum. Doya doya bahçeyi geziyoruz. Bol bol fotoğraf çekiyoruz. Çin mimarisine ve bahçelerine hayran olmamak mümkün değil. Bahçeden çıkar çıkmaz alışveriş alanlarıyla karşılaşıyoruz. Çin’liler yanınıza gelerek Rolex saat veya ünlü markaların çantalarının olduğunu söylüyorlar. İlgilenir görürlerse de sizi bırakmıyorlar. Evet derseniz izbe yerlerde bulunan bir binaya götürülüyorsunuz. Burada en ünlü markaların taklitleri var. Artık iş size kalmış. Çok pazarlık etmeniz gerekiyor.Akşamın geç saatlerine kadar alışveriş için süremiz var. Buluşma sonrası yemeğe gidip otele dönüyoruz. Bu akşam yine dün akşam gittiğimiz parka giderek dansa devam diyoruz.

Sabah otelimizden ayrılıyoruz. Ancak uçağımız 22.45 de. Dolayısıyla keşif devam ediyor.

Pearl TV Kulesindeyiz. 468 metre yüksekliği ile Asya kıtasının birinci dünyanın üçüncü büyük kulesi olan kulenin en üst noktasına çıkıyoruz. Şangay ayaklarımızın altında harika görünüyor.. 263 metrelik bölümden 259 metrelik bölüme indiğimizde ayağımızı bastığımız yerin tamamen camdan olması nedeniyle bir an içimiz ürperiyor. Bazılarımız cam üzerinde yürümeye çekiniyor. Bol bol fotoğraf çekiyoruz.Adrenalin yüklü güzel dakikaların da sonuna geliyoruz.

Otobüsümüzle Pudong Bölgesinde dolaşıyoruz. Rehberimiz burasının Pudong Kalkınma Bölgesi olarak anıldığını söylüyor. 429 metre yüksekliğindeki Jinmao Plaza’nıon 88 katlı olduğunu öğreniyoruz. Gökdelenler görsel bir şölen sunuyorlar adeta bizlere.

Hava kararıyor. Yanan ışıklar ile Şangay’ın muhteşemliğini bir kez daha yaşıyoruz.

Çin Halk Cumhuriyeti her geçen çok hızlı değişiyor. Bu değişim karşısında gördüklerinize inanamıyorsunuz. Çin büyük bir değişim içerisinde yollar, binalar, insanlar, araçlar aklınıza gelebilecek her şey değişiyor. Geçmişte her yer bisiklet dolu iken şimdi bisiklet yok denecek kadar az. Gençler harika bir eğitim alıyorlar. Çin’liler arık kendilerine bakıyor. Çin’li kadınlar çok bakımlılar.

Çin insanı sevgi dolu. Hiç kötü bakışlı Çin’li görmüyorsunuz. Çin bir masal, bir efsane gibi. Yazımın bu bölümünde yazdıklarımdan bir şey anlamadığınızı ve bir şeyler hissetmediğinizi biliyoruz. O nedenle de Çin’i görmeniz gerekir diyorum. Hem de Çin’i görmek için çok vakit geçirmemenizi öneriyorum.

Havaalanına geliyoruz. Çok yorgunum. Uçağa biner binmez gözlerimi kapatıyorum.

Gözümün önüne Çin insanının yüzü, yaşamı, evlerin sarı çatıları, ejderhalar, kırmızı renkler, trafik karışıklığı, Çin Seddi, Terra Cotta askerleri, Guilin, Mao geliyor. Harika bir müzik aletinin çıkardığı eşsiz melodi gibi kulaklarımda bir şarkı duyuyorum.

Gözlerimi açıyorum. İstanbul Atatürk Havaalanındayız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder