17 Mayıs 2012 Perşembe

BİR ALMAN DERGİSİNE GÖRE HAMBURG TÜRK'TÜR...

Bremen sonrası Hamburg’a ulaşır ulaşmaz otele giriyoruz.Ama hemen otelden çıkıp şehri keşfe başlıyoruz. Hamburg’ta vaktimiz oldukça az yarın geç saatlerde Hamburg’tan Berlin’e hareket edeceğiz.Otelimiz Bill Stedter’de Hotel Panorama Bill Stend. Metro İstasyonun çok yakınında. Metroya binerek Hamburg ana tren istasyonu “Hauptbahnhoff” önünde iniyoruz. Burası 1906 yılında hizmete açılan ve günde ortalama 500 bin yolcunun kullandığı bir tren istasyonu. Tren İstasyonun hemen önündeki caddeye giriyoruz.Burası Mönckebergstrabe. Her yerde döner ve kebapçılar var. Karnı acıkanlar ve döner kebap özleyenler girip karınlarını doyuruyorlar.Ekim ayı olmasına karşın hava çok soğuk. Aslında güneşin yüzünü hiç göstermediği bir kent burası.Sürekli yağış var. Üşüyenlerden seslerin yükselmesi üzerine otele dönmeye karar veriyoruz. Dönüşte otelin hemen karşısında bulunan Türk Lokantasında mercimek çorbası içip dinlenmek için gruptan ayrılıyorum.

Almanya otellerindeki kahvaltıyı hep sevmişimdir.Otelimizin kahvaltısını da çok seviyorum. Şehir turumuz Avrupa'nın dünyaya açılan kapısı meşhur Hafen City Limanıyla başlıyor.

Hamburg limanı bölgesinde en büyük şehir planlaması çalışmasının sürdüğünü görüyorum.Her yerde parklar,yaşam alanları ve heykeller var. Projenin tamamlanmasının 2025 olduğunu öğreniyorum.Şehrin tam merkezinde iki büyük iç göl olan Binnen ve Aussenalster Göllerini görüyoruz. Burada bulunan tüm binaların dış cephe boyalarının beyaz, çatılarının bakır kaplı olduğunu fark ediyorum(Daha sonra bunun bir zorunluluk olduğunu okuyorum). Burası bir buluşma merkezi adeta.Etrafta yürüyüş veya koşu yapan Hamburg’lular çoğunlukta.Gölde ise hava şartları nedeniyle az da olsa sandalla dolaşanlar olduğunu gözlemliyorum.

Yürüyerek Alters Gölüne ulaşıyoruz. Burada yol ikiye ayrılıyor ama biz iki yolun ortasındaki yoldan yürüyoruz.Köprüden geçerek Jungfernstieg sokağına ulaşıyoruz. Sokağın Almanya'nın ilk asfalt sokağı olduğunu duyuyorum.Tecrübelerim burasının dünyanın en güzel alışveriş caddelerinden birisi olduğunu fark etmeme neden oluyor.

Bu caddede sadece Almanya’nın değil Avrupanın en güzel restoranı olan “Alster-Pavilion” ve 1799 yılından bu yana faaliyette bulunan “Cafe Alex” in önünden geçiyoruz. Alster iskelesinde teknelerin müşteri beklediklerini görüyorum ama hava çok soğuk.İçimden tekneye binersek hepimizin hasta olacağını düşünüyorum.

Gezgin için şehri keşfetmenin en güzel yolunun yürümek hatta kaybolarak yürümek olduğunu her zaman söylerim. Yürüyerek Rathaus Kulesinin olduğu meydana ulaşıyoruz. Burası aynı zamanda Belediye Binasının bulunduğu meydan. Belediye binası oldukça etkileyici. 1897 yılında yanmış. Mimar Martin Haller tarafından 11 senede yeniden eskisine uygun hale getirilmiş. Binada Belediye, Senato ve Hamburg Parlamentosunun bulunduğunu, binada 647 oda olduğunu (Meraklısına Not: İngiltere-Buckingam Sarayında 653 oda bulunmaktadır) öğreniyorum.

Buradan da yürüyerek St Nicolas Kilisesine ulaşıyoruz. Kilise dediğime bakmayın burası harabe şeklinde bir yere dönüşmüş adeta. Zamanında şehrin en önemli 5 kilisesinden biri olan kilise II.Dünya savaşında bombalanmış. Burasının öneminin yapıldığı tarih olan 1874 yılında dünyanın en yüksek binası olmasından kaynaklandığını öğreniyorum. Kilisenin halen Hamburg’un en yüksek ikinci binası olduğunu da bilgi dağarcığıma kayıt ediyorum.2 blok ötede bir başka kilise olduğunu fark ediyorum. St. Catherine Kilisesinin şehrin en iyi korunmuş en eski yapısı olduğunu ve denizcilerin kilisesi olarak önem taşıdığını öğreniyorum.

Nehir kıyısından keşfe devam ediyoruz.Karşımıza bir köprü çıkıyor.Çelik konstriksüyonlu köprünün girişindeki heykel hepimizin dikkatini çekiyor. Köprüyü geçer geçmez karşımıza Hamburg Kunsthalle(Sanat Müzesi) çıkıyor. Müze binasından etkilememek mümkün değil. Bu binanın Mimar Fritz Schumacher tarafından İtalyan Rönesans tarzında yapıldığını ve şu an için bu müzenin Almanya’nın en büyük sanat müzesi olduğunu öğreniyorum.Müzeyi gezmeye başlıyoruz. Müzede Rembrant’ın sayıca oldukça fazla eserini görme şansına erişiyoruz.

Müze çıkışı Balık Pazarı, Hamburg Tren Terminali,Amsterdam'daki Red Light District in benzeri olan Reeperbahn Caddesini geziyoruz. Hamburg içerisinden çok fazla nehir aktığından dolayı şehirde Amsterdam veya Venedik gibi çok sayıda irili ufaklı köprü olduğunu fark ediyorum.

Gezimiz boyunca çok sayıda Türk vatandaşımızla karşılaşıyoruz. Şehirde 180 farklı ülkeden göçmen bulunduğunu, göçmen sayısında Türklerin 1. Sırada bulunduğunu,

Türkleri Polonya,Rusya,Afganistan,Pakistan vatandaşlarının izlediğini, Altona semtinin tamamen Türklerden oluştuğunu,Hamburg’ta yaşayan 65 bin Türk vatandaşının bu semte Altınova dediğini öğreniyorum.

Bir Alman Dergisinin araştırma sonucuna göre Hamburg St. Paul'idir,gece yaşayan Almanya’dır,denizdir,sekstir, alkoldür,punktur,gaydir.

YİNE AYNI ALMAN DERGİSİNE GÖRE HAMBURG TÜRK'TÜR

Buluşma saati geldi. Otobüslerimize biniyoruz. Önce Lubeck’e ardından Berlin’e gideceğiz.

Lübeck’te görüşmek üzere…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder