9 Mayıs 2012 Çarşamba

MELEKLER ŞEHRİ BANGKOK HAKKINDA FARKLI BİR PAYLAŞIM...

Tayland tüm gezginlerin uğrak yeri olduğundan Bangkok ile ilgili internette o kadar çok birbirine benzer paylaşım var ki inanamazsınız. Bu nedenle bu yazımda farklı bir paylaşımımı bulacaksınız. Anılarımda klasik bir başlangıç olacak biliyorum ama belirtmek zorundayım.Bu seyahatimde de 1 sene önceden planlama başladı.Sonunda 3 gece Bangkok, 2 gece Pattaya, 3 gece Phuket’i kapsayacak şekilde programımızı yapmaya başladık. Tayland turlarında tartışmasız ve gözünüz kapalı destek alabileceğiniz Gökhan ÜSTÜNDAĞ ile temasa geçtim. Gökhan Bey Bangkok’ta yaşıyor ve Bangkok’ta Holiday Partner isminde seyahat acentası var. Sağolsun kendisinden Havaalanı transferi ve tam günlük rehberli şehir turu, 3 gece Grand Mercure Fortune Bangkok Hotel’de konaklama, Bangkok-Pattaya-Bangkok transferi, 2 gece Pattaya İbis Hotelde konaklama,Bangkok-Phuket-Bangkok uçak biletleri, Phuket Havaalanı-İbis Hotel Patong –Havaalanı transferi ve 3 gece İbis Hotel Patong konaklama bedeli olarak iki kişi için 740 € fiyat aldık.Böylece hem VİP araçlarla şehir turu yapabildik hem de transferimiz gerçekleşti.Kendisine bu satırlar aracılığıyla bir kez daha teşekkür ediyorum. Yolunuz bir gün düşerse destek almanızı isterim.

İstanbul- Bangkok yolculuğumuz yaklaşık 9 saat sürdü. Havaalanında inince hemen saatlerimizi 6 saat ileriye aldık. Tayland bizden 6 saat ileride. Havaalanından çıkar çıkmaz nemli ve insana ilk anda kokuyor gibi gelen hava ile karşılaştık. Alanda bizi yerel rehberimiz karşıladı. Aracımıza binerek önce Grand Mercure Fortune Bangkok Hotel’e ulaştık. Kısa bir süre sonrada aşağıya inerek şehir turumuza başladık.

Yolumuzun üzerinde ilk olarak Grand Palace ve Buda Tapınağı var. Bilet alarak içeriye giriyoruz. Bilet gişesini geçince kahverengi dev heykelleri görüyorum. Bu heykellere Yaksha denildiğini öğreniyorum. Yarı insan yarı kuş olarak betimlenen ve Hindistan mitolojisinden Tay mitolojisine uyarlanan Kinnara heykelleri dikkatimi çekiyor. İnanışa göre Kinnaralar kanatları sayesinde insanların dünyasıyla mistik dünya arasında gidip gelebilen bir varlık olarak kabul ediliyor. Birbirlerine düşman olan ve yılana benzeyen Nagas ile kuşa benzeyen Garuda betimlemelerini fark ediyorum. Bunlarında efsanenin bir parçası oldukları ifade ediliyor. Kapıdan geçerek orta alana geliyoruz ve köşede Elmas Buda Heykeli’ni görüyoruz. Saray tamamen Thai mimarisini yansıtıyor. 2,5 kilometrelik bir alana kurulu Sarayda 100'den fazla bina olduğunu öğreniyorum. Burası 150 yılı aşkın bir süre boyunca kral ve kraliçeye ev sahipliği yapmış. Grand Palace Bangkok’ta ve Tayland’da gücün ve dinin simgesi özelliğini koruyor. Sarayın planında Ayutthaya Saraylarının planına sadık kalındığını duyuyorum. Grand Palace kompleksi kendi içinde dış alan, orta alan ve iç alan olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Kompleksin iç alanını ziyarete kapalı olduğundan gezemedik. Ancak Tapınağın her noktasının kral ve kraliyetin gücünü vurgulayan sembollerle donatıldığını gördük.

Grand Palace çıkışı istikametimiz Altın Buda Tapınağı. Bu heykelin çok ilginç bir hikayesi olduğunu öğreniyorum. 13. yüzyılda yapımına başlanan ve tamamen saf altından yapılmış heykelin yönetiminin zayıfladığı dönemde yağmacılığa karşı önlem olarak alçıyla kaplandığını, gizlenme o kadar başarılı bir şekilde yapılmış ki alçının altında gerçekten ne olduğunun unutulduğunu, Kral III. Rama’nın heykeli Bangkok’ta bir tapınağa taşıttığını, tapınak 1931 yılında kullanılamaz hale gelince de heykelin 1955 yılında bugünkü yeri olan Wat Traimit’e taşınana kadar unutularak terk edildiğini, hatırlanıp taşınırken de yanlışlıkla düşürüldüğünü ve üstündeki alçının çatladığını, bu şekilde gerçek heykelin ortaya çıktığını öğreniyorum. Şu an bu tapınaktayız ve saf altından ağırlığı 5,5 ton, boyu 3 metre olan Buda Heykelini görüyoruz.İçeride heykelin önünde hıçkırarak ağlayanları fark ediyorum. İtiraf etmeliyim ki saygı duymakla birlikte bu durum oldukça garibimize gidiyor.

Çıkışta rehberimizden Wat Pho’ya (Yatan Buda Heykeli) gideceğimizi öğreniyoruz. Rehberimiz bize Grand Palace’tan sonra mutlaka görülmesi gereken en önemli ikinci tapınağın Wat Pho olduğunu söylüyor. Wat Pho Bangkok’un en büyük ve en eski tapınağı imiş. İçeriye girince yatan Buda heykelini görüyoruz. Tapınağın aynı zamanda Tayland’dın ilk üniversitesi olduğunu, Yatan Buda Heykelinin ise 1800’lerin ortasında tapınağa yerleştirildiğini, 46 metre uzunlukta ve 15 metre yüksekliğindeki dev heykelde Buda’nın nirvanaya ulaşmasının betimlendiğini(Meraklısına Not: Nirvanaya Ulaşmak: Budizmde her türlü istek,tutku ve duygulanımlardan kurtulup,benin ortadan kalktığı en yüksek ruh durumuna erişme halidir), altın yapraklarla kaplanmış bu heykelin ayaklarının 3 metre yüksekliğinde ve 5 metre uzunluğunda olduğunu, ayaklarının tabanına ise Buda’nın 108 kutlu alametini tasvir eden sedef taşların işlendiğini öğreniyorum.

Çıkışta Wat Pho’nun Thai masajı da dahil olmak üzere Thai tıp öğretisini korumak ve yeni kişilere aktarmak amaçlı çalışan bir merkez olduğunu görüyorum. Burada masaj kurslarının da verildiğini rehberimiz belirtiyor.

Şimdi Türkçe karşılığı Şafak Tapınağı olan Wat Arun’a gidiyoruz. Burası Tayland’la ilgili bilgi toplarken çok fazla karşıma çıkan bir Tapınak. Rehberimiz tapınağın adının Hindu şafak tanrısı Aruna’dan geldiğini söylüyor. Wat Arun’da en fazla dikkatimi kule çekiyor. 82 metre yüksekliğindeki kulenin ışıl ışıl olduğunu fark ediyorum. Süslemeler çok farklı ve dikkat çekici. Kulenin Çin porseleni ve parıltılı seramik parçalarıyla süslendiğini görünce içimden pahalı ve zahmetli bir süsleme diye geçiriyorum. Tapınakta merkez kule haricinde 4 tane de küçük kule var. Dört küçük kulenin dört rüzgarı sembolize ettiğini, tepelerinde rüzgar tanrısı Pai’nin heykellerinin bulunduğunu öğreniyorum. Tapınağın bahçesinden etkilenmemek mümkün değil . Bahçe oldukça güzel ve etkileyici. Oturup seyrediyoruz.

Güneydoğu Asya’nın en büyük müzesi olan Bangkok Ulusal Müzesindeyiz. Burasının 1782 yılında Prens Wang Na’nın Sarayı olarak inşa edildiğini, 1884 yılında ise müzeye çevrildiğini öğreniyorum. Müzede Tayland ve komşu ülkelerin kültür miraslarına ait kronolojik olarak düzenlenmiş pek çok eser görüyoruz. Müzede Tayland’ın geleneksel müzik aletleri, seramikler, kıyafetler, ahşap oymalar ve Çin sanatından örnekler sergileniyor. Müzenin zemin katında ise Phutthaisawan Şapeli var. Şapel’de orjinal duvar resimleri ve Phutta Sihing Buda Heykeli bulunuyor.

Oldukça yorulduk. Rehberimiz bize Thai masajı öneriyor. Hemen olur diyoruz. 2 saat boyunca kendimizi tüm yorgunluğumuzu giderecek olan masaja bırakıyoruz. Masaj sonrası otelimize döndüğümüzde otelin önünde açık pazarın kurulduğunu görüyoruz. Thai mutfağının lezzetli tatlarıyla buluşuyoruz. Artık yatma vakti. Yarın yine yoğun bir gün bizleri bekliyor. Odada Tayland notlarımı karıştırmaya başlıyorum.

Okuduklarımdan;

Tayland’lıların 11. yüzyılda bölgeye gelerek bir krallık kurduklarını,

Tayland’ın kurulduğundan bu yana Avrupalı emparyalistlerin istilasına uğramayan tek Güneydoğu Asya ülkesi olduğunu, bunun nedeninin Tayland Kralı Mongkut’un ve ölümünden sonra yerine geçen oğlu Kral Chulalongkorn’un yönetimlerinin başarısı olduğunu,

Tayland’da 1932 yılında monarşik idareyi sınırlayıcı kansız bir ihtilal olduğunu,

1941 yılında ülkenin Japonlarca işgal edildiğini,

Savaştan sonra batı siyaseti gütmeye başlayan Tayland’ın Vietnam’a 11.000 kişilik askeri birlik gönderdiğini, birliklerin 1972 yılına kadar bölgede kaldıklarını,

1976 yılında ülkede kanlı bir ihtilal olduğunu, bunu 1977 ihtilalinin takip ettiğini,

1983 yılında Vietnam askeri birliklerinin Tayland-Kamboçya sınırı yakınlarında Kamboçya mülteci kamplarına saldırdığını, 30.000’e yakın mültecinin Tayland’a sığındığını, bunun üzerine Vietnamlıların ülkeye girdiklerini, Tayland’lıların saldırganları geri püskürttüğünü,

Tayland’ın Asya-Çin ve Hint kültürünü özümsediğini,

Tayland Krallığının eski adının Siyam Krallığı olduğunu,

Krallıkla yönetildiğini, ülkede ana dilin Tayca olduğunu, nüfusun %90 lık bölümü budist inanışına olup ülkenin kutsal tapınaklarda beslenilen siyam kedisinin tüm dünyada ünlü olduğunu,

Thai dilinde melekler şehri anlamını taşıyan Bangkok’un ülkenin başkenti olduğunu,

Budist geleneği gereği ülkede Budizm için büyük paralar harcandığını, tapınaklar kurularak yaşatıldığını,

Ülkeyi gezecek yabancıların dikkat etmesi gereken davranış şekilleri olup bir Tayland’lı yanında başkasının saçlarını okşamanın, ayakla bir şeyi işaret etmenin,Thai şekli selamlaşmayı yapmamanın ve bir ikramı kabul etmemenin hoş karşılanmadığını,

Ülkenin kara incinin vatanı olduğunu,

Öğreniyorum.

Sabah erkenden kalkıp kahvaltıya iniyoruz. Otelin kahvaltısı çok zengin ama benim istediklerim dışında her şey var. Otelimiz çok merkezi ve metro istasyonunun tam yanında. Metroya binerek nehir ve kanal turu yapmak üzere otelden ayrılıyoruz. Bangkok Metrosu oldukça modern,pratik ve kolay. Bangkok’ta dışarısı çok sıcak. Hatta Dünya Meteoroloji Örgütü Bangkok’u dünyanın en sıcak şehri olarak adlandırmış. Şehirde dışarıdaki sıcak havadan kapalı alana girer girmez ise üşümeye başlıyorsunuz. Metrodan inip iskeleyi aramaya başlıyoruz. Bu esnada yanımıza A.B.D’nde eğitim gören Sri Lanka’lı bir kız yanaşıyor. O da iskeleyi aradığını söylüyor. Beraberce iskeleyi arıyoruz. Bugün Meleklerin Şehri Bangkok’u ortadan ikiye bölen Chao Praya Nehrinde keşifte bulunacağız. Nehrin Bangkok’un ana damarını oluşturduğu bir gerçek.

Tha Phra Athit İskelesini buluyoruz. Chaoa Praya Nehri çamur renginde. Tayland’lıların günlük su ihtiyaçlarını nehirden karşıladıklarını öğreniyoruz. Her iskeleye uğrayan tekneye biniyoruz. Bu tekne hem ucuz hem de keyifli. İnmeden 1,5 saat boyunca gitmeniz mümkün. Biz hemen teknenin durduğu her iskelede iniyoruz ve bu şekilde şehri keşfetmek keyfini yaşıyoruz. Dönüşte ise inmeden direk olarak seyahat ediyoruz. Bu şekilde nehir üzerindeki yaşamı ve nehrin güzelliğini görüyoruz. Nehrin iki yanında direklerin üzerine inşa edilmiş evlerdeki yaşam etkileyici. Aslında bu yaşam Uzakdoğu’nun bir klasiği. Chao Phraya Nehrine açılan yüzlerce kanal fark ediyorum. Doğunun Venediğindeki gezimiz boyunca bir gün önce gördüğümüz Tapınakları tekrar görme fırsatımız oluyor. Öğle yemeği için China Town’u tercih ediyoruz. China Town’lar her ülkede fiyatların ucuzluğu nedeniyle alışveriş için tercih edilen yerler. Bu nedenle de çok kalabalık oluyorlar. Küçük ve çok hareketli olan China Town’da hem öğle yemeğimizi yiyoruz hem de alışveriş yapıyoruz.

Sri Lanka’lı Budist yol arkadaşımız Wat Phra Kaew’a (Zümrüt Buda Tapınağı) girmemiz için ısrar ediyor. Burası dün gezdiğimiz tapınaklara göre daha küçük.Tapınağın müthiş bir mimarisi var. Yol arkadaşımız bu tapınakta Budizm’in en önemli sembolü olan Zümrüt Buda Heykelinin olduğunu söylüyor. Heykelin yüksekliği 66 cm. Tapınağın üç girişinin bulunduğunu, merkez girişten sadece kral ve kraliçenin geçebildiğini, tapınağı etrafını kaplayan duvarların Ramakian efsanesini betimleyen resimlerle boyandığını, tapınakta bulunan heykellerden bazılarının da bu efsanede geçen figürlerden esinlenerek yapıldığını öğreniyorum.

Yol arkadaşımız tapınaklar dini yerler olduğu için görevliler ve Bangkok’luların kıyafet konusunda çok hassas olduklarını, içeriye girişlerde ayak,bacak ve kolları kapatacak kıyafetler giyilmesi ve girişte ayakkabıların çıkarılması gerektiğini, bazı tapınaklarda tapınak dışı avlularda da ayakların kapalı olması zorunluluğu bulunduğunu, tapınaklar içerisinde sessiz olmak gerektiğini öğreniyoruz.

Tekne turu esnasında Grand Palace ve National Museum'un önünde yer alan Sanam Luang Parkına da uğruyoruz. Park çok büyük. Bu parkta kutlama törenlerinin yapıldığını, bu kutlamaların en görkemlisinin 12 Ağustos'ta Kraliçe'nin doğum gününü kutlama partisi olduğunu öğreniyoruz.

Teknemiz bizi aldığı Tha Phra Athit İskelesine yanaşıyor.İnip arkadaşımızla vedalaşıyoruz.Yorgunuz ama otele gitmeden Gece Pazarına gitmek istiyoruz. Tercihimiz Go Go barların olduğu Patpong yerine nezih atmosferi olan Suan Lum gece pazarı.

Tayland mutfağı çok zengin ve değişik. Abartmıyorum yiyecek bulabileceğiniz yerler 24 saat açık. Fiyatlar çok ucuz.Elbette benim tavsiyem deniz ürünleri ve tropik meyveler. Suan Lum’a giderken yolumuz üzerinde Siam Paragon Alışveriş Merkezine gidiyoruz. Burası çok büyük. İçeride opera salonu ve 300 bin deniz hayvanının olduğu dünyanın en büyük akvaryumu var. Gece pazarı gezimiz sonrası otel yakınında bir masaj salonuna girerek günün yorgunluğunu atıyoruz. Yarın Bangkok’taki son günümüz. Son günümüzü Bangkok’a 75 km. uzaklıkta bulunan Ayutthaya’ya gidiyoruz.Yol boyu okuyorum.

Okuduklarımdan;

Burasının Tay Krallığının başkenti olup başkent olduğu süre içerisinde farklı hanedanlara mensup 33 kralın hüküm sürdüğünü, Ayutthaya’nın 1350 ile 1767 yılları arasında, Tay Krallığının daha sonra da Siyam Krallığının başkenti olduğunu, Kral U Thong tarafından kurulan şehrin kuzey güçlerinin Tay halkını güneye sürdüğünden beri başkent olan Sukhothai’nın yerini aldığını, şehrin 1767 yılında Burmalılar tarafından yıkılana kadar 417 yıl boyunca gelişmeye devam ettiğini, bugünkü yıkıntıları,kuleleri ve 400’den fazla manastırı ile Bangkok’tan gelen günü birlik turistler için bir cazibe merkezi olduğunu,

Öğreniyorum.

Şehrin merkezinde antik bir saray bulunuyor. Sarayda Wat Phra Si Sanphet Tapınağı dikkatimizi çekiyor. Bu tapınakta 2.Ramathibodi tarafından yaptırılan 16 metre boyunda ve 170 kg ağırlığında altından yapılan Buda heykeline ev sahipliği yaptığını, şehri işgal eden Burmalıların altını eritmek için heykeli ateşe verdiklerini duyuyorum.

Burma işgaline kurban giden daha erken döneme ait eser ve yapıların orijinallerine sadık kalınarak restore edildiğini, 1956 yılında Tay Hükümetinin tüm tarihi şehirleri restore etmeyi üstlendiğini, o sene aralarında 15. yüzyıla ait olan Stupalarda dahil olmak üzere birçok yapının restore edildiğini(Meraklısına Not:Stupalarda Ayutthaya krallarının külleri muhafaza edilmektedir) öğreniyoruz.

Altın Dağ Pagodası olarak bilinen Chedi Phu Khao Thong Tapınağına gidiyoruz şimdi. Burası Ayutthaya’nın kuzeyinde yer alıyor ve 80 metre yüksekliğinde. 1569 yılında Burma Kralı Burengnong tarafından işgalin bir nişanesi olarak yaptırıldığını öğrendiğimiz tapınak Burma tarzında inşa edilmiş.

Şehrin biraz dışında yer alan Wat Yai Chai Mongkon ise Kral U Thong adına 1357 yılında inşa edilmiş,1592 yılında Kral Naresun, fil sırtında yapılan düelloda Burma Veliahdını öldürdükten sonra zaman kaybetmeden bu tapınağa Chedi Phu Khao Thong’daki eşitlenmesi için eklemeler yaptırılmış. Burası çukurda kalmasına rağmen çok uzaklardan görülebiliyor.

Son olarak İkiz Tapınakları göreceğiz. Chi Kun ve Naresun yollarının kesiştiği yerde bulunan Wat Phara Mahathat’ın 1384 yılında Kral Ramesuan tarafından yaptırıldığını, 1956 yılında yapılan yenileme çalışmaları sırasındaki kazılarda bir hazine sandığı bulunduğunu, sandığın içinden altın bir kutu içinde Buda’nın kutsal emanetleri, birçok altın Buda heykeli,altın, zümrüt ve kristalden yapılmış pek çok değerli eşya çıktığını öğreniyorum. Bunları Bangkok Ulusal Müzesinde gördüğümüzü hatırlıyorum.Tapınağın tam karşısında ikizi Wat Ratburan’ı görüyoruz. Yedinci Ayutthaya Kralı 2.Borommaratcha tarafından yaptırılan ve 1958 yılındaki kazı çalışmalarına kadar yer altında kalan eşyalar arasında krallığa ait giysiler, iyi işlenmiş altın ziynet eşyaları ve Buda heykelleri bulunduğunu duyuyoruz.

Bölgenin Tayland’lılar için manevi değerinin çok fazla olduğu hemen anlaşılıyor. Turumuz bitiyor ve Bangkok’a dönüyoruz. Yarın sabah rehberimiz gelerek bizi Pattaya’ya transfer edecek. Otele dönerek 22. katta bulunan havuza giriyoruz. 22. kattan şehir manzarası harika görülüyor. Havuzun etrafı orman gibi. Kendimizi orman içerisinde hissediyoruz. Havuz sonrası masaj vakti diyerek kendimizi yine Thai’lilerin parmaklarına teslim ediyoruz.

Tayland’da ilk parkuru tamamladık. Bir sonraki yazımda Pattaya’yı paylaşacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder