6 Mart 2012 Salı

ÖLMEDEN ÖNCE GÖRMENİZ GEREKEN EN GÜZEL ŞEHİR…


Dünyada görmediğimiz çok az ülke kaldı. Kimileri bize gezgin diyor. Kimileri seyyah, kimileri ise dünya vatandaşı. Bence üçü de doğru. Her şeyden önce bir "dünya vatandaşı"yım. Tüm dünya insanlarına, uygarlıklarına ve kültürlerine, hiçbir ayrım yapmadan, önyargısız yaklaşıyorum. İnsanlara ırk, din, dil, cinsiyet ve milliyet kalıplarının dışında, "insan" olarak bakmayı biliyorum. Kendi kültürümden olmayan insanların geleneklerini, kültürlerini, dünyalarını anlamaya çalışıyorum. Dünyanın, ancak insanla, temiz bir çevreyle ve sağlıkla değerli olduğunu; bu çeşitliliğin de büyük bir hazine olduğunu biliyorum. Gezmenin, kişinin hoşgörüsünü, yaratıcı yanını ve duyarlılığını artıran bir okul olduğunu ve bu okulun yaşı olmadığını; paylaşmanın da gezmek gibi bir tutku olduğunu hiç aklından çıkarmıyorum.

1970 li yıllarda Ankara Esenboğa Havaalanında karşılaştığım, kocaman siyah elleri ile elimi sıkıp başımı okşayan Fenerbahçe’nin efsanevi Teknik Direktörü Didi’nin ülkesine gitmek beni çok heyecanlandırmıştı. 10-11 yaşlarındaydım. Rahmetli eniştemi Paris’e yolcu etmek için havaalanına gittiğimizde bir adamın başımı okşaması ile kafamı kaldırdım. Gazetelerden tanıdığım ve hayranı olduğum Pele’ nin arkadaşı Didi idi bu kişi. O günden sonra Brezilya benim en merak ettiğim ve sevdiğim ülke oldu.

Her Dünya Kupası maçında desteklediğim, kupayı aldıklarında ise kendi ülkem almış gibi sevindiğim Mart 2008 de gitmek nasip oldu. Rio de Janeiro'ya gitmek için Brezilya'ya vize almak gerekmiyor. Bu da bir çok ülkeye gitmek için vize almamız gereken biz Türkleri sevindiriyor. İstanbul'dan Rio’ya henüz direk uçuş yok ama tüm Avrupa ülkelerinden aktarmalı olarak Rio’ya ulaşmak mümkün olmakla birlikte Air France ve İberia en avantajlı iki havayolu şirketi.

Brezilya ile mevsimsel olarak tam ters mevsimleri yaşıyoruz. Aralık ayında Türkiye kara-kış yaşarken, Rio’da güneş ve 40 dereceyi bulan sıcaklık var. Rio'da Temmuz ayı ise kış mevsimi. Ama bu kış bizim kışımız gibi değil. Kışın brezilya’da sürekliye yakın yağmur yağıyor. Ama hava yine sıcak. Bu nedenle Temmuz ve Ağustos’ta giderseniz kendinizi yağmura karşı koruyucu kıyafetleri tercih etmeniz gerekiyor. Rio' ya kumsalların da keyfini çıkarmak için rahat bir spor ayakkabı olmalı yanınız da zira uzun yürüyüşler yapmanız gerekecek.

Air France Rio’ya giderken biz Türklerin İberia’ya göre daha çok tercih ettiği bir havayolu şirketi. Zira Paris’te aktarma yaparken çok fazla beklemediğiniz gibi dönüşte de konaklama dolayısıyla da vize sorunu yok. Oysa İberia’yı tercih ettiğinizde dönüşte konaklama, bu nedenle de vize sorunu ortaya çıkıyor.

İstanbul’dan Paris’e 18.45 de Air France ile hareket ettik. Paris’e indiğimizde yer hostesi biz Rio yolcularını uçak kapısında bekliyordu. Uçağımızın kalkmasına çok az kaldığı açıklaması ile yer hostesi önde bizler arkada uçağımıza yerleştik. Uçağımız 474 kişilik çift katlı Boing 747-400 idi. Acil çıkış kapısı yanındaki koltuk boş olunca hemen yerleşip uyudum. Türkiye saati ile 10.00, Brezilya saati ile 05.00 da Rio’ya ulaştık. Rio Havaalanına indikten sonra uçağımız otobüs oldu sanki. Tekerleklerin yere değmesinden itibaren yaklaşık 10 dakika pistte ilerledik. Havaalanı bizim havaalanlarımıza göre oldukça ilkeldi. Aynı saatlerde Pan American’ın Miami’den beklenen uçağı da inince Pasaport Polisi önünde yaklaşık 600 kişi olduk. Pasaportumu uzattığımda yeşil rengi ve içindeki vizeler nedeniyle bir hayli uğraştılar. Yeşil miydi ilgilerini çeken yoksa çok fazla seyahat mi halen anlamış değilim. Havaalanında karşılaştığım en unutulmaz manzaralardan birisi de kimsenin İngilizce bilmemesine karşın Türkçe bilen bir görevli ile karşılaşmamızdı. Bodrum ve İstanbul aşığı idi.

1 saatlik bekleyiş sonunda bavullarımıza kavuşup bizi bekleyen otobüsümüze bindik. Otelimiz Copocabana’da bulunan Leme Othon’a giderek yerleştik. 400 yaşından fazla bir geçmişe sahip olmasına rağmen Rio, oldukça modern bir şehirdir. Yaklaşık 1200 km2'lik bir alanı kaplar ve Brezilya'nın en hızlı büyüyen ve en kalabalık şehirlerinden biridir. 10 milyondan fazla sakini (6 milyonu şehir içi, 4 milyonu çevresinde) Rio'yu Brezilya'nın en büyük ikinci kenti yapmaktadır.

Rio'nun nüfus yoğunluğu dünyada en yüksek olanlardan biridir. Rio'nun nüfus yoğunluğu, geçmişinin bir yansımasıdır. Bu kısa bilgiden sonra maceramıza devam edelim. Hemen hazırlanarak otelimizin tam karşısında bulunan dünyaca meşhur Copocabana plajına gittik. Mutlaka hatırlatmak isterim ten koruyucu kreminizi sürmeden dışarı çıkmayın. Güneş gözlüğü ve şapkayı da unutmamalısınız. Bir önemli uyarı ise nem ile ilgili.

Rio'da yaz aylarında daha sabahın ilk saatlerinde etkisini gösteren aşırı nem var. Elbette aşırı sıcaktan kurtulmak için her her de kullanılan klimalara karşı da dikkatli olmanız gerekli. Rio, oldukça güzel ama güzel olduğu kadar oldukça tehlikeli bir şehir.

Bu nedenle de otelimizi seçerken oldukça dikkatli davrandık ve otelimizin güvenli olmasını tercih ettik. Rio’ya bir tur ile gidiyorsanız acentanızdan mutlaka otelinizin güvenli olmasını talep etmelisiniz.

Rio’da 3 tane kumsal var. Copacabana, Ipanema, Flamengo. Kumsalları gezerken muhteşem manzaralardan etkilenmemeniz mümkün değil. Otel odanızda istirahat ederken okyanusun sesi size bir ruh dinginliği sağlıyor.Rio’da sebze, et ve balık restoranlarında mutlaka lezzetli yemekleri tatmalısınız. Özellikle baharatlı soslarla hazırlanmış karides, midye ve balık en başta tavsiye edeceğim şeyler. Ama Mairus Restauranta giderseniz bir sığırın 32 bölgesinden tabağınıza servis yapıldığına ve tabağınızın yanında duran kırmızı kartı garsona gösterene kadar servisin devam ettiğine hayretle tanıklık etmeniz mümkün. Etlerin lezzetinden bahsetmeme gerek yok sanırım. Restoranlarda fiyatların yazılmadığı bir menü varsa mutlaka fiyatı sorun. Rio'da deniz ürünleri kadar yerel yemekleri de tatmalısınız. Carioca da bir fasulye yemeği. Sunuluşu müthiş ve mutlaka tatmalısınız.

Rio de Janeiro'da amazon meyvelerinin karışımından hazırlanan Açai ve hindistancevizi suyunu mutlaka denemelisiniz. Brezilya kahvesi ilginç bir lezzet olmasa da Brezilya'da kahve keyfini yaşamalısınız.

Copacabana, Ipenama, kumsallarının eşsiz güzelliklerinden çok etkilendim. Şanslıydık çünkü ilk 4 günde hiç nem yoktu. Oysa bilenler bilir burada inanılmaz bir nem vardır her zaman. Esasında Ipanema harika bir kumsal, burada bulunan restoranlar ve gece hayatı oldukça hareketli.

Rio’lular kendilerini çoğu zaman diğer Brezilya’lılardan farklı kabul ediyorlar. Gerçek bir Rio’lu olmak için 3 şart var. Birincisi çalışmayı sevmeyeceksiniz,ikincisi sambayı seveceksiniz, üçüncüsü ise futbolu seveceksiniz.

Rio’da herkes Zico’dan dolayı Fenerbahçe’yi tanıyor. Fenerbahçe’nin maçlarını televizyonlar yayımlanıyor. Fenerbahçe nedeniyle Türklere karşı da acaip bir sempati var. Yolda Türk olduğunuzu öğrenir öğrenmez hemen ”En Büyük Fenerbahçe” deyip, Fenerbahçe’nin tüm Brezilya’lı futbolcularını saymaya başlıyorlar.

Dünyanın en ünlü görülmeye değer yerlerinden biri olan Kurtarıcı İsa Heykeli(Corcovado) 600mt' lik bir dağın tepesinde yer alıyor. Buraya tramvayla çıktık. Yolculuk çok keyifliydi. Hele Rio de Janeiro' ya tepeden bakmak ve seyretmenin keyfini anlatamam.

Sugar Loaf Mountain ( Tatlı Gezinti Dağı ) gezisi ise beni en çok heyecanlandıran gezi oldu. Okyanusun üzerinden teleferikle Rio'nun en yüksek noktasına ulaşırken kendimi uçuyor hissettim. Bu manzara lezzetini yaşamadan gelmemelisiniz.

Tijuca Forest ( Tijuca Ormanı ) ise Rio'nun merkezinde yer alıtor. Ama inanın kendinizi Amazonlara götürüyor sanki. Öylesine büyüleyici ki anlatılamaz.

Maracana Stadyumu adeta bir mabet. Futbol Brezilya’da bir din adeta. Maracana Satadyumu ise bir mabet.

Rio'lular şöyle diyor. "Brezilya futbolun evidir. Maracana Stadyum' u ise tapınağı." 200.000 kapasitesi olan bu statı gezerken, soyunma odalarını da gezmeniz mümkün. Stad içerisinde yer alan mağaza girişinde yer alan Türk bayrağı ise hepimizi duygulandırdı. Bunun sebebi ise yine Fenerbahçe. Bu statta maça çıkıp başka ülkede futbol oynayan futbolcularının futbol oynadıkları ülke bayrakları yer alıyor bu mağazada. Türkiye’de bunlardan birisi.

Brezilya’da vücut dili oldukça etkilidir ve sözlü iletişimi güçlendirir. Başparmağın havaya kaldırılarak gösterilmesi tamam ya da teşekkür anlamında kullanılmaktadır. Amerikalıların baş parmağı ile işaret parmağını birleştirerek kullandıkları "tamam" işaretini burada sakın ama sakın kullanmayınız. Bu hareket çok kaba bir el hareketi olarak algılanmaktadır.Eğer bir şey istemiyorsanız ellerinizi hızla birbirine vurmanız yeterli. Parmağınızla gözünüzün kenarına dokunursanız "ben sana göre daha akıllıyım" anlamındadır.

Rio’da restoranlarda garsonlar %10 - 15 arası bahşiş beklerler. Gerçi Restoranlarda servis ücreti zorunludur ve genelde hesaba dahil edilir ama yine de bahşiş beklenmektedir. Park görevlilerinin maaşları olmadığından mutlaka bahşiş verin. Vermezseniz isterler. Benzin istasyonları çalışanlarına, ayakkabı boyacılarına ve berberler de sizden bahşiş bekleyeceklerdir. Taksilere ise bahşiş vermeyiniz hoş karşılanmaz.

Rio de Janeiro'da çevreyi keşfetmek istiyorsanız yürüyün. İyi bir spor ayakkabı ve güneşten korunmak için bir şapka ile nefes kesici kumsallarda ya da renkli caddelerde şehri daha iyi tanıma fırsatına sahip olabilirsiniz.

Rio'da taksiler en çok rastladığınız ulaşım aracıdır. Akşam saat 21:00'dan sonra ve hafta sonu normalden biraz daha pahalıdır. Metro ise biraz küçük de olsa oldukça güvenilir ve rahattır. Havalandırmalı otobüsler ise taksileri aratmamaktadır. Gün boyu hizmet veren otobüslerin belirli bir saat çizelgesi ise yoktur. En fazla 2-3 dakika beklerseniz bir otobüs gelir. Biletleri otobüsün ön kısmında oturan görevliden temin edip, otobüste yerinizi almanız mümkündür. Size önemli bir hatırlatma yapmak isterim. Rio'da araba sürmek oldukça zordur ve %100 kurallara uymanızı gerektirir. Cezalar oldukça ağırdır. Güvenlik kameraları da 24 saat kontrol yapmaktadır.

Gezgin selam ve sevgilerimle. Kalın sağlıcakla…







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder