4 Mart 2012 Pazar

“EN” LERİYLE ÜNLÜDÜR TORONTO


Gitmeden önce başladım araştırmaya… Sonra notlarımı alt alta yazmaya başladım. Karşıma çıkanı sizinle de paylaşayım istedim.

Dünyanın EN uzun caddesinin olduğu şehir (Younge Street),
Kuzey Amerikanın EN büyük şelalesinin olduğu şehir (Niagara),
Dünyanın EN yüksek kulesi olan CN Tower’ın olduğu şehir (yüksekliği 553 metre),
Dünyanın EN büyük beyzbol sahasının olduğu şehir,
Dünyanın yaşanabilecek EN iyi şehri seçilmiş şehir,
Kanada'nın EN büyük ve EN fazla ticaretinin yapıldığı şehir,
Şehir içinde arabanızla EN fazla 50 kilometre yapabileceğiniz şehir,
Hız sınırını aştığınız takdirde sokaktaki kameraların arabanızı önden, arkadan ve yanlardan sürücü gözükecek şekilde fotoğrafınızı çektiği ve uyduyla polis departmanına gönderdiği, saniyesinde cezanızın yazıldığı ve EN geç 60 dakika içerisinde cezanızın ulaştığı şehir,
 
Normal otobüslerin bile yaşlıların ve sakatların binebilmesi için yere EN az 1 cm kalana kadar aşağıya indiği şehir,
Evlerde dahil olmak üzere tüm kapalı yerlerde sigara içilmesinin yasak olduğu ve bu konuda EN katı kuralları olan şehir,
Polislere EN fazla saygının gösterildiği şehir,
İnsanların günün 24 saati istedikleri zaman dışarı çıkabildikleri dünyanın EN güvenilir şehri,
Süpermarketlerinin EN az 24 saat açık olduğu şehir,
Gece hayatının ve her türlü çılgınlığın EN fazla olduğu şehir,


Şehrin bir yakasından diğer yakasına otobanda bile EN az 2 saatte ulaşabildiğiniz şehir,

Evet bu saydıklarım dünya kenti TORONTO’da beni bekleyen şeylerdi. Alışık olmadığım ve beni şaşırtacak bu özellikleri yaşamak üzere Toronto’ya gittim. Toronto’ya Türk Hava Yollarıyla gitmenizi öneriyorum. Air France veya KLM ile gittiğim seyahatlerimde fazla memnun kalmadım. Toronto Havaalanı Kanada’daki en işlek havaalanı ve şehre 27 km. mesafede.

Bavullarınızı aldığınızda eğer yanınızda 2 dolar varsa el arabası alabilirsiniz. Eğer yoksa bozdurmanız mümkün değil. Ama onunda çaresi var. 2 bavul 10 $ yazan bir sürü taşıyıcı görüyorsunuz. Elinizi kaldırmanızla birlikte taşıyıcı yanınızda. Kolaylıkla gümrükten çıktığınızı düşünebilirsiniz ama köpekler havaalanının her yerinde ve hemen herkese tacizde bulunuyorlar. Köpek korkusu olanların Toronto’ya gitmemesini öneririm. Şehre ulaşım gayet kolay. Otobüs, metro ve taksi ile rahatlıkla ulaşıyorsunuz merkeze.
Toronto’da dolaşmaya ve Toronto’yu yaşamaya başladığınızda ilk önce ben burada kesin kaybolurum hissine kapılabilirsiniz. Ama garanti veriyorum en fazla 15 dakika sonra bu şehirde kaybolmanızın mümkün olmadığına inanıyorsunuz.İngilizce bilmiyor musunuz? Üzülmeyin. Belki de İngilizce bilmediğinize üzülmeyeceğiniz tek şehir Toronto'dur. Burası 100 ün üzerinde dilin konuşulduğu bir şehir.
Toronto’da Toronto’lu yok. Herkes yabancı. Kentin neresinde olursanız olun, girdiğiniz ikinci ya da üçüncü plazada mutlaka kendi dilinizde yazılmış bir tabela ya da ilan panosu var.
Toronto’yu Çinliler sarmış adeta. Ama dünyanın her ülkesinden insanla karşılaşmanız mümkün. Caddelerde dolaşırken yerel kıyafetleriyle dolaşan farklı ülkelerden gelmiş Kanada’lıları gördüğünüzde bir maskesiz balodasınız hissine kapılabilirsiniz.Dünyanın her mutfağını bulacağınız Toronto’da en fazla İtalyan mutfağı hakim. Bunun sebebi ilk olarak İtalya’lı göçmenlerin Kanada’ya gelmiş olmaları.
Dünyanın en yüksek kulesi olan CN Tower’dan Toronto’yu seyretmek çok keyifli. Kuleden Mississauga, Oakville, Burlington ve Ontario gölünün karşı yakasındaki Hamilton’u da rahatlıkla seyretme imkanınız oluyor. Toronto’nun metrosu muazzam. Tüm her yere ulaşabilirsiniz metroyla. “EN” lerin şehrinde sizi EN fazla şaşırtacak olan şeyin sokak aralarındaki irili ufaklı sayısız park olacağına bahse girerim.

Aslında Toronto’da park aramanız da anlamsız bence zira her okulun bahçesi, büyük binaların çevresi, hatta her evin önündeki ağaçlar ve çiçekler adeta bir park gibi. Toronto’da sizinde benim gibi şaşıracağınız bir konu daha var. Toronto’da yüzlerce kilometrelik bir bisiklet yolu ağı var. Ben denemedim ama bisikletle de gezmenin çok keyif vereceğine inanıyorum Toronto’yu. Aslında biz gezginler için düşünürseniz Toronto’nun hendeklerle çevrili bir kalesi, görkemli sarayları, piramitleri, şatoları, kiliseleri, antik çağlardan kalan anıtları yok.
Toronto’da mutlaka yapmanız gereken Toronto’nun sembolü olan 553 metre uzunluğundaki ünlü CN Tower’a gitmenizi yukarıda da önerdim. Bu kule dünya’nın en uzun bağımsız kulesi. İnanın kulenin manzarası nefes kesici ve çok farklı bir deneyim.
 Açılımı Canadian National Tower olan bu Radyo TV vericisinin en büyük özelliği dünyanın desteksiz en yüksek ikinci binası olması. Kulenin tepesinde bulunan ve adı 360 olan restoranda yemek yemenizi ve manzara seyretmenizi öneririm. 1910 yılında Ortaçağ kalelerinin bir benzeri olarak inşa edilen 98 odalı Casa Loma bir ev ve çok güzel. Buranın tepesinden de şehir manzarasını izleyebilirsiniz. Keyifli ve heyecan verici.
Eminim soruyorsunuz hiç mi tarihi bir şey yok diye. Exhibition Place tarihi bir bölge ve bu bölge Kanada Ulusal Sergi Kurulu tarafından yönetiliyor. Her sene farklı bir sanat festivalinin organize edildiği bölgede özellikle ‘The Ex’ adı verilen etkinlik milyonlarca kişinin katılımıyla karnaval havasında geçmekteymiş. Ama ben denk gelmedim ve buraya gitmedim.Yine, Kuzey Amerika’nın en büyük beşinci müzesi olan ve birçok ünlü sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapan Royal Ontario Müzesine de gidin lütfen. Burasının aynı zamanda Kanada’nın en büyük araştırma enstitüsü olduğunu da not etmişim seyahat dönüşü. Dünyaca ünlü mimar Raymond Moriyama tarafından tasarlanan Bata Shoe Müzesinde dönüşümlü olarak farklı temalı sergiler açılıyor. 19. yüzyıla ait Fransız tahta ayakkabıları, Kanada yerlilerinin giydiği botları, modern zamanların ünlüleri Elton John, Indira Gandhi ve Pablo Picasso’nun ayakkabılarını görmek isterseniz gidin ama bana pek cazip gelmedi.
Limandan kısa bir yolculukla gittiğimiz benim çok hoşuma gitmeyen ama turistler için olmazsa olmaz olan Toronto Adaları harika bir doğal güzelliğe ve birçok aktivite yapma olanağına sahip. Plajlar, eğlence parkları, piknik alanı ve sanat galerilerinden birisi mutlaka ilginizi çekebilir.Bize denk geldi iki kez. Birisi Çin Şenlikleri diğeri ise ve Yunan Festivali. Çok keyifli idi. Aslında bu kadar çok ülkeden yurttaşı olunca elbette festivali de çok olur bu şehrin diye düşünmeden edememiştim o an.
Sevgili Dostlar, unuttum sandınız değil mi??? Dünyanın doğal harikalarından biri olan Niagara Şelaleleri de Toronto’ya sadece bir buçuk saat uzaklıkta ve mutlaka gitmelisiniz. Yakın tarihlerde Niagara Şelalesinde çektiğim resimlerle bir sergi açmayı düşünüyorum.

Dünyanın en uzun sokağı olarak bilinen Yonge Street, St. Lawrence Pazarı, Hokey Müzesi ve Liman Bölgesi gezerken keyif alacağınız diğer yerler olacağına inancım tamdır.

Bir yerde okuyup not almışım sizlerle de paylaşayım. Toronto nüfusunun çoğunluğu kendi ülkesi dışında doğmuş şehirlerden ikincisiymiş. Birincisi ise Miami'ymiş.

Toronto gerçekten Birleşmiş Milletler Topluluğunun yaşadığı bir şehir. Sevgili dostlar, Victorian tarzı evleri, güleryüzlü ve yardımsever insanlarını gördükten sonra Toronto’nun neden “EN” lerin şehri olduğunu ve neden “EN” yaşanabilir şehir’ seçildiğini çok iyi anladım. Her ne kadar biz gezginlerin aradığı bir çok özelliğe sahip olmasa da düzeni ve karmaşasının olmaması nedeniyle "EN" sevdiğim şehirlerdendir TORONTO

Gezgin sevgilerimle.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder