17 Mart 2012 Cumartesi

RİO DE JANEİRO SEYAHATİMDE TUTTUĞUM NOTLARIN NOKTASIYLA,VİRGÜLÜYLE PAYLAŞIMI(ŞUBAT 2008)

1.GÜN(19-20.02.2008)

Brezilya seyahatimin heyecanı esasen Eylül ayında sardı tüm benliğimi… 1970 li yıllarda el sıkıştığım Didi’nin, televizyonlarda izlediğim, posterleri odamı süsleyen, futboluna hayran olduğum Pele’nin ülkesine gidecektim. Bu ülkeyi görmeden o kadar çok sevmiştim ki. Her Dünya Kupasında desteklediğim, kupayı aldıklarında ise kendi ülkem almışcasına sevindiğim ülke Brezilya.



Şubat ayında havalar mevsim normallerinin üzerinde seyrederken İstanbul’da Cumartesi sabahı bastıran kar iyice heyecanlanmama ve endişelenmeme neden oldu. Salı günü Ankara’dan başlayacaktı yolculuğum ama aylarca hazırlandığım yolculuk hava şartlarına teslim olmak üzereydi. Pazar günü tüm yurdu kar kapladı. Ankara-İstanbul uçak seferleri karşılıklı olarak iptal edildi.

Yolculuk öncesi durum böyle iken Salı sabahı 10.00 uçağıyla İstanbul’a hareket ettik. 11.05 de varışın ardından bir hayli boş vaktimiz vardı. Air France’la uçacağız. Paris’e hareket saatimiz 18.45.Atatürk Havaalanında vakit geçirmeyi hep sevmişimdir.

18.45 de Paris’e hareket ettik. Paris'e inişin ardından kapıda Rio uçağına hemen yetişmemiz için görevlilerin bizleri beklediğini gördük. Koşarak ve ter içerisinde Rio uçağına yetiştik. 23.15 de Rio’ya hareket ettik. Boing 747-400 tipi uçağımız mükemmel. 474 kişilik ve iki katlı. Servis ve hosteslerin güler yüzü harika. Acil çıkış boş olunca kendimi oraya attım. Brezilya saatiyle sabah saat 05.00 e kadar uyuduktan sonra sabah 07.00 da Rio’ya ulaştık. Havaalanına inince uçak yaklaşık olarak 10 dakika gitti. Havaalanı bizim ülkeye göre oldukça ilkel. Aynı saatlerde Pan American Havayollarının Miami’den beklenen uçağı da alana inince Pasaport Polisi önünde en az 500-600 kişi olduk. 1 saat bekledikten sonra bagajlarımızı aldık. Alan çıkışında otobüsümüz bizi bekliyor.


Otel yolu çok keyifsiz. Kenar mahallerinin yanından geçiyoruz. Esasen hayal kırıklığıyla başlıyor Rio benim için. İlk düşüncelerim. bunlar. Otelimiz

Copacapana sahilinin tam karşısında ve çok güzel. Othon Leme Palace klasik bir Güney Amerika oteli. Odaları çok büyük. Yataklar ise adeta 4 kişilik. Balkondan plajı ve denizi görüyorum.

Odama yerleşip duş sonrası kendimi doğruca Copacapana plajına ve okyanusun serin sularına bıraktım. Deniz çok dalgalı. Güneşlenme ve plaj yürüyüşü sonrası saat 18.00 da otele döndük. Akşam saat 20.00 da meşhur Marius Restaurant’a gideceğiz. Çok dikkatli davrandım güneşten kavrulmamak için. Bu konuda tecrübe sahibiyim

Marius Restaurat süper bir mekan. Esas sahibi bir İtalyan. İtalyan Brezilya’lı bir kadınla evlendikten sonra Rio’ya yerleşip bu Restaurant’ı açmış. Fiyatı başlangıçta pahalı gibi gelse de(50 USD) yemeklerin güzelliği ve hizmetin süper olması karşısında hepimiz çok mutlu olduk. Yemek sonrası otele döndük. Yorgunum hemde çok yorgunum.











2.GÜN(21.02.2008)

Sabah tropikal meyvelere dayalı güzel bir kahvaltı sonrası şehir turumuz başladı. İlk önce Maracana Stadyumuna gittik (Bu konuda bir yazım bulunmaktadır. http://abidinlutfidemir.blogspot.com/2012/03/pelenin-ilk-golunu-attigi-200000.html sayfasını ziyaret etmenizi rica ediyorum).

Oradan Silva Köprüsü, Guana Bara Körfezi, Rodrigo de Freıtas Gölü,Copacapana ve Leplon, İpanema Plajlarını gördük. Sonrasında, 1976 yılında şehrin merkezine yapılan değişik mimarisi ve 83 metre yüksekliğiyle dikkat çeken Rio Şehir Katedraline gidildi. Paris Opera Binası örnek alınarak yapılan Tiyatro Opera Binası, Yat Limanı Marina Da Gloria, Koloniyel mimari özellikleri ve Portekiz seramikleriyle süslenmiş Ulusal Tarih Müzesi, Oscar Niemeyer adlı mimar tarafından 1983 yılında yapılmış olan özel karnaval yolu Sambadromo, Ulusal lider Zumbi Dos Palmeras Anıtı, Kraliyet Sarayı, Palacio Imperial Da Quinta Da Boa Vista, Güzel Sanatlar Müzesi ve Milli Kütüphaneyi gördük.

Öğlen yine keyifle Brezilya’nın lezzetli etlerini tattık. Brezilya’da et lokantalarında sığırın 36 yerinden servis yapılıyor. Her biri ayrı lezzet ve tatta. Bunda pişiriliş şekli de önemli bir yer tutuyor. Garsonlar sürekli etrafınızda ve et servisi yapıyorlar. Masada kaşıkların yanında peçetenin üzerinde kırmızı kart var. Eğer garson tabağınıza et servis etmek üzere yanınıza geldiğinde kırmızı kartı gösterirseniz size servis yapılmıyor. Etler öylesine lezzetliydi ki kırmızı kartı çıkarmakta bayağı zorlandığımı itiraf ediyorum.




Yemek sonrası trenle Corcovado Tepesine çıktık. Yolumuz Tıjıca Yağmur Ormanlarından geçiyor ve çok keyifli. Tepede dünyaca ünlü Kurtarıcı İsa Heykeli karşılıyor bizleri. Heykelin önü o kadar kalabalık ki. Fotoğraf çektirmek için  bekleyen turistler sıra bekliyorlar. Tepeden manzara o kadar güzel ve doyumsuz ki. Seyretmeye doyamadım. 

Dönüşte H. Stern Mağazasına gittik. Burası Rio’nun Corcovada ve Sugar Loaf’tan sonra en çok ziyaret edilen 3. yeriymiş. Bu mağazada Brezilya’da çıkarılan zengin taşlardan yok yok. Alışveriş sonrası otele döndük. Akşam hiç kimsenin yemek yiyebilecek durumu yok. İlerleyen saatlerde Monte Carlo Cafe’de bir kaç kadeh içtikten sonra odalarımıza gidip istirahat ettik.

3.GÜN(22.02.2008)

Sabah yine keyifle yedim o güzel meyveleri. Kahvaltı salonundaki kahve ve kahvenin kokusu o kadar güzel ki anlatamam. Kahvaltı sonrası Güney Amerika’nın en büyük alışveriş merkezine doğru yola koyulduk. Barra Shopping 540 dükkanlı Alışveriş Merkezi oldukça uzak. Yol bomboş olmasına rağmen 40 dakika gittik. Burası bambaşka bir Rio. İstanbul Caddebostan’dayız sanki. İnsanların kıyafetleri, mağazalar ve çevresiyle bambaşka bir yere geldik sanki. Alışveriş sonrası (Brezilya ayakkabı konusunda oldukça başarılı. O nedenle seyahatlerinizde ayakkabı almanızı öneririm.) dönüyoruz. 

Rio tezatlar şehri. Bir yanda zenginlik, diğer yanda yoksulluk. Apartmanların hepsinin girişleri demir parmaklıklı ve kapıda silahlı güvenlik görevlisi var. Bu da hırsızlığın ne kadar fazla olduğunun bir göstergesi. Plajlarda hırsızlık o kadar fazla ki. Her an tetikte olmanız gerekiyor. Rehberimiz akşam otelde çıkışta yanımızda az para bulunmasını, saat takmamamızı tavsiye ediyor. Birisi sizden para ister ve bıçak gösterirse itiraz etmeyin diyor. Oldukça tedirgin oluyoruz. Çok şükür başımıza ters bir olay gelmedi. Copacabana plajının karşısındaki yolda yürürken yol boyu yerlerde yatan insanlar dikkatimi çekiyor. Bunların bir çoğunun uyuşturucu aldığını tahmin ediyorum.


Rio’da herkesin köpeği var.Herkesin her saatte spor yapması da ilgimi çekiyor.Her yerde koşan, bisiklete binen Rio’ular var.Rio’uların çalışmayı sevmediğini öğreniyorum.Akşam yorgun bir şekilde otele dönüyorum.

4. GÜN(23.02.2008)

Sabah yine çok keyifliyim. Otelin kahvaltısı harika. Bugün Ressamlar Pazarına gittik. Bilen bilir pazarlıkta başarılıyımdır. Hele gezilerimde alamazsın dedikleri fiyata alışveriş yapmaya bayılırım. Bir  tezgaha giderek sıkı  pazarlık sonucu dostlara tezgahtaki tüm resimleri   sattım. Bu arada bir hanım ve erkek gelerek kendileri  beğendikleri resim için pazarlık etmemi rica ettiler. Malta’lı olduklarını öğrendiğim çift için de pazarlık sonucu resimlerde indirim sağladım. Diğer tezgahtaki tezgah sahiplerinin yanıma gelerek benden kendi resimlerini de satmam konusunda ricada bulunmaları unutulmaz bir anı olarak kalacak hep benim için.


Resim pazarı İpenema plajına çok yakın. Yürüyerek İpenema plajına gittik. İpenema plajı Copacabana plajına göre daha güvenlikli ve denizi de daha temiz. Ama Copacabana plajındaki hareketlilik yok. Copacabana plajı o kadar hareketli ve keyifli ki anlatamam. Plajın her noktası ayrı bir renk. Bir tarafta plaj voleybolu, diğer tarafta futbol, aerobik.

Akşam üzeri otelin hemen yakınında yer alan marketten 5-6 çeşit peynir, şarap,üzüm alarak Copacabana Plajında bir cafeye gittik. Oturduğumuz masaya servis rica ettik. Çok sıcak karşılandık. Bir anda yağmur yağmaya başladı. Şemsiye altında, yağan yağmuru seyrederken yediğimiz peynir ve içtiğimiz şarap  seyahatimizin en güzel anlarını yaşamamıza neden oldu. Hayat çok güzel. Her anın keyfini çıkarmayı bilmek gerek.

Yağmur sanki bardaktan boşanırcasına değil kovadan boşanırcasına yağıyor. Ama hiçbir yerde sular birikmiyor. Konuştuğumuz 10 Rio’ludan 5 tanesi Türk olduğumuzu öğrenince En Büyük Fenerbahçe diyerek Fenerbahçe’nin kadrosunu saymaya başlıyorlar. Zico Rio’da bir ilah. Beyaz Pele diyor herkes.Okyanus karşısında yağmur altında keyifli bir akşam sonrası otele dönüyoruz.

5.GÜN(24.02.2008)

Yarın Rio’dan dönüşümüz olacak. Rio’yu çok sevdim ve herkesin görmesini isterim. Boş yere Rio için           “ Ölmeden Önce Görmeniz Gereken En Güzel Şehir” dememişler. Rio’da samba geceleri var ama gitmedim. Rio’ya tekrar gelmek için sadece sambaya gitmemem değil Sugar Loaf ve Sepetiba Adasını da görmemem bir sebep.  İlk fırsatta tekrar gelmek istiyorum. Gün boyu alışveriş ve yürüyüşle geçti.

6.GÜN(25-26.02.2008)

Sabah kahvaltısı sonrası havaalanına doğru yol aldık. Yolumuz uzun. Önce Paris, sonra İstanbul. Uçağa biner binmez uyumayı başarabilirsem yol biter.(Uçağa biner binmez uyuduğumu bilmenizi isterim) Air France Havayollarının AF-447 sefer sayılı uçağı ile Paris’e hareket ettik. Yolumuz açık olsun.

(Seyahatim boyunca defterime yazdıklarımı sizinle paylaştım)









2 yorum:

  1. ..Bir gezginin not defteri..özlem duyulan güzel bir diyara yapılan heyecan ve macera dolu yolculuğun güncesi..yola çıkmanın,uzak diyarlara açılmanın coşkusu samimi ve sıcak sözcüklerle öyle güzel ifade edilmişki, bu satırları okuyup ve bu büyülü fotoğrafları görüp de oralarda olmak isteği uyanmayan kimse yoktur belki de..ne okuduğum gezi kitapları, seyahat dergileri ne de Brezilya'yı görüp anlatanların hikayeleri bu tadı vermemişti..Abidin Bey'e sonsuz teşekkürler..gezilerinde duyduğu heyacanı ve enerjiyi bizlere aktardığı için..

    YanıtlaSil
  2. Bu samimi görüşünüz için teşekkürler...

    YanıtlaSil