4 Mart 2012 Pazar

GEZGİNLER İÇİN BÜYÜK BİR HAZİNEDİR ÜRDÜN

Ürdün'e özel olarak gitmememe karşın her Sri Lanka seyahatim sonrası Amman 2 günümü ayırdığım bir şehir olmuştur. Gezginler için büyük bir hazine olduğuna tanık olmuşumdur hep bu ülkenin. Ürdün'de 2 günlük konaklamalarm esnasında da Amman merkezli olarak ülkeyi tanımaya ve keşfetmeye çalışmışımdır.

Bayramlarda gitmemek için özel bir gayret sarf ederim Amman’a. Zira her bayram Amman ölü bir şehirdir. Yemek yiyecek bir lokanta bile bulamazsınız. 6 saatlik bir uçuş sonrası Colombo’dan Amman’a ulaşırsınız. Sri Lanka gezileri deniz mahsulleri sevmeyenler ve baharatlı yemek tercih etmeyenler bir eziyete dönüşür. Bu nedenle de Amman’a iner inmez her türlü yemeğe bir taarruz başlar.

Mutfak kültürü olarak Güneydoğu Anadolu mutfağının aynısıdır Amman… Amman’a iner inmez Ürdün ile İsrail (Batı Şeria-Filistin) arasına sıkışmış Lut gölüne doğru yola çıkarım ilk önce. Burası dünyanın deniz seviyesine göre en alçak noktasıdır. Amman'a yaklaşık 120 km. uzaklıkta olan bu göle girmek bana çok keyif verir. Her mevsim girmenin mümkün olduğu Lut Gölünde batmak mümkün değildir. Ürdün'ün esasında en turistlik yeri Akabe’dir.

Yolunuz düşerse mutlaka gitmelisiniz. Kızıldeniz kıyısındaki bu küçücük şehir İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan mozaiğidir. Akabe’ye gittiğinizde neredeyse iç içe girmiş olan Elat şehrine de uğramalısınız. Ürdün'de çok fazla Roma dönemine ait eser bulunmaktadır. Benim ilgimi en çok Efes’e benzeyen Jerash çeker. Biri büyük biri küçük olmak üzere iki amfiteatrı bulunan ve bir Artemis tapınağı bulunan bu eseri kaçırmamalısınız.

Petra'yı ilk kez görmeye giderken bir çok yazı okumuştum. Bunlardan birisi de İngiliz şairi J. W. Burgon'un "Neredeyse zamanın başlangıcı kadar eski, gül kırmızısı bir şehir" cümleleriydi. Bu sözleri ilk okuduğumda kıpkırmızı bekledim Petra’yı. Kırmızıdan çok somon rengi ile karşılaştığımda da hayal kırıklığına uğradığımı hatırlıyorum. Ürdün ile özdeşleşmiş ve Ürdün’ün en görkemli tarihi ve turistik mekanı olan Petra dünya çapında bir üne sahiptir.

Haftalarca gezseniz doyamayacağınız Nebatiler döneminden kalan ve tamamı kayalara oyulmuş devasa anıt yapılar çok görkemlidir. Burada giriş noktasından başlayarak çok dinç olmaya bakmalısınız. Önünüzde uzun bir yürüyüş maratonu olacaktır. Burası aslında şehirden çok anıt mezarlıklardır. Şehirdeki evler topraktan yapıldığı için zaman içerisinde yok olmuştur. Petra bizlere Nabataeanlar’den miras olarak kalmıştır. Ürdün'deki Arabah Vadisi'nin doğusunda, Akabe ile Kızıldeniz'in arasındaki yarık vadinin kontrolünü eline alan bu kavim deniz seviyesinden 914 metre yükseldikteki kayaların içinde yaşamışlardır. Bir zamanlar ev olan ancak bugün mezar olarak kabul edilen kalıntılarla örülü Petra Mısır ve Asur mimari tarzlarının etkisini taşıyan Nabataean süslemeleriyle dikkat çekmektedir.

Petra ile ilgili olarak ansiklopedilerde; Petra, MÖ 106'da Roma İmparatorluğunun bir parçası haline geldiğinde, yıkanma yerleri, forumu, tiyatrosu ile Roma uygarlığının tüm öğelerine sahip oldu. Palmyra'nın yükselişiyle ticaret yolları değişti. Petra, meraklı yabancıları defetmede zorluk çekmeyen yerlilerin bildiği bir bölge halini aldı. Arapça'yı akıcı bir şekilde konuşan ve Müslüman gibi giyinen İsviçreli kaşif John Burckhardt 1812’de yerli bir rehberi, eski bir şehrin (Petra) yakınında olduğu söylenen bir mezarda kurban kesme konusunda ikna etti. Böylece Petra yeniden gündeme geldi. Rehber, Burckhardt’a Siq boyunca eşlik etti. Ziyaretçilerin bugün bölgeye ulaşmak için geçtiği kayalar içindeki dar ve derin yarık ve ön cephesi 27 metre genişliğinde, 40 metre yüksekliğinde olan binanın alımlı görüntüsüyle karşı karşıya geldi. Hazine (el-Kasneh) olarak kullanılan bina, tasarımı Nabataean tarzındansa klasik olduğu halde, Petra'daki belki de en ünlü kalıntı. Ön cephenin tepesindeki semaverin içinde, zamanında bir firavuna ait değerli eşyaların olduğu söyleniyor. Bölgeyi ziyaret eden eski turistler hazineyi bulmaya çalışmışlardı.” Bilgisi mevcuttur.

Ben en çok hazine binasının arkasında, açık pembe renginde toprakla kaplı çok sayıda kaya mezarının bulunduğu vadiden etkilenmiştim. Yukarıda da söylediğim gibi özel olarak Ürdün’e gitmemem ve aktarmalı seyahatlerde bu ülkeyi tanımaya çalışmam nedeniyle halen tam gezdiğimi düşünmüyorum. Örneğin Petra’da mutlaka 1 hafta kalmam gerektiğini biliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder