4 Mart 2012 Pazar

BİR BAŞKA GÜZELDİR DALMAÇYA KIYILARI…(I)

Merhaba,

Bu yazımda beraberce İzmir’den Split’e kadar gemi ile gidip döneceğiz. Yolculuğum esnasında yaşadıklarımı, gördüklerimi, gemi seyahatinde karşılaşacaklarınızı bulacaksınız bu yazımda… Diğer yazılarımdan farklı olarak da seyahatte tuttuğum günlüğümü paylaşacağım sizlerle…

29 Haziran 2008 Sabah Pegasus Hava Yollarının 08.40 uçağı ile İzmir’e geldim. Servis ile Efes Oteline kadar ulaştıktan sonra taksi ile Alsancak Limanına geldim. Valizimi Limanda bırakarak sabah yürüyüşüme başladım. Saat 12.00 da “Balık Pişirme Yeri Veli” de oturup kalamarımı ve dil şişimi yedim.

Saat 14.00 da MS Dalmacija’ya giriş yaptım. Kabinim 87 numara. İstirahat etmeye başladım. Saat 17.00 da tatbikat sireni çaldı. Okları takip ederek Grand Salona ulaştım. Elbette önce can yeleğimi giymiştim.(Gemi seyahatlerinde hareketten önce sirenle herkes can yeleklerini giyerek buluşma noktasına gidiyorlar. Burada yetkililer gemi seyahatiyle ilgili teknik bilgi veriyorlar. Herhangi bir alarm durumunda geminin nasıl tahliye edileceği anlatılıyor.) Kabinim çok küçük hele banyom.

Ama önemli değil. Keşke Aslıhan ve çocuklarda gelseydi. (Aslıhan önemli bir toplantısı, çocuklarım Cansın ve Nazlı ise şımarıklığından bana eşlik etmediler) Tatbikat sonrası gemi limandan ayrıldı. Ayrılışı ve Denizden İzmir’i seyretmek çok keyifli. Saat 21.00 da yemeğe indim. Masa numaram 44. Bir hafta boyunca 44 numaralı masada yemek yiyeceğim. Masa arkadaşlarım 60-70 yaş aralığında 5 bayan.

Eminim benim tek başıma ne işim olduğunu masadan kalktıktan sonra konuşacaklar. Yemekte tavuk suyuna çorba, salata,balık ve elmalı tart var. Balık yerine et seçme şansım da vardı. Ama sanırım 7 gün balık yemeliyim diye düşündüm. Çünkü çok lezzetli. Yemek sonrası erkenden kabinime geçtim. Kitap uyurken sızmışım.

29 Haziran 2008 sabah kahvaltısı çok zengin. Kahvaltı sonrası güverteye çıkıp güneşlenmeye başladım. Saat 11.00 da Korint Kanalından geçtik. Bu benim Korint Kanalından ilk geçişim. Heyecanlıydım. Çünkü 4 kez yukarıdan gördüğüm kanalı bu kez gemiyle geçecektim. Ege Denizi ile Adriyatik Denizini birbirine bağlayan Korint Kanalı ilk yapıldığında kızaklar üzerinde gemiler kaydırılarak geçiliyormuş. (Korint Boğazı, Tarihi Korint şehri yakınlarında anakara Yunanistan'ı ve Peloponnez yarımadası arasında yer alan dar karaköprüsü. Boğazın İngilizce dilindeki karşılığı olan Isthmus of Corinth adındaki "isthmus" sözcüğü Antik Yunanca'da "boğaz" anlamına gelir ve arazinin darlığını vurgu yapmak için kullanılmıştır.,

Boğazın Batısında Korint Körfezi, Doğusunda ise Saronik körfezi bulunur. 1893 yılından beri hizmet veren 6.3 km uzunluğundaki Korint Kanalı, Peloponnez yarım adasını bir adaya dönüştürmüştür. Bölgeye bir kanal yapma fikrinin başlangıcı Antik Yunanistan'a kadar gider.

Kanal kazmak için ilk teşebbüs M.Ö. 7. yüzyılda Tiran Periander ya da Periandros tarafından yapılmıştır. Ortaya çıkan teknik zorluklar yüzünden bu fikrinden vazgeçen tiran, bunun yerine daha az masraflı olan ve Diolkos olarak bilinen taş kaplı bir nakliye yolu yaptırmıştır.

Diolkos'un kalıntıları bugün halâ modern kanal boyunca görülebilir durumdadır. Roma Cumhuriyeti, ardından da Roma İmparatorluğu bölgenin kontrolünü sağlayınca, kanal için bir takım girişimlerde bulunuldu. Julius Caesar bunun, yeni kurmuş olduğu kolini "Colonia laus Iulia Corinthiensis" için bir avantaj olabileceğini öngörmüştü.

Tiberius'un saltanatı ile birlikte mühendisler bir kanal kazmayı denediler ancak modern aletlerin eksikliği yüzünden, bir Antik Mısır buluşu olan ve piramid yapımında kullanılan granit blokları taşımak için geliştirilen yöntemi kullandılar ve 32 yılında gemileri yuvarlanan kütükler üzerinde taşıdılar. 67 yılında, bir Hellen-dostu olan Roma İmparatoru Nero, 6,000 köleye bir kanal kazılması emrini verdi ancak ertesi yıl Nero ölünce, yerine geçen İmparator Galba kendisine çok pahalıya malolduğu gerekçesiyle kanal kazısını iptal etti.)

Bu ansiklobedik bilgiden sonra devam edeyim. 6500 metre uzunluğunda 25 metre enindeki kanaldan geçmek çok keyifliydi. En çok güvertedeki jakuziye girmek için Korint Keyfinden mahrum kalan insanlara üzüldüm. Öğle yemeği çorba, salata, levrek ve meyve. Bence çok güzeldi. Yemek sonrası güvertede kitap okumaya ve güneşlenmeye devam ettim.

16.30 civarı olimpiyatlar için yapılan ve Mora Yarımadası ile Anakarayı birbirine bağlayan köprünün altından geçtik. Saat 18.45 de Kaptanımız Iva Brbora’nın vereceği kokteyl var. Denize açılalı 24 saat oldu. Kokteyl çok önemlidir. Herkes şık giyinir. Kokteyl sonrası Kaptanın Gala Yemeği ve yine süper menü. Somon Füme, çorba,lazanya,karides ızgara ve meyve… Yemek sonrası Grand Salonda showu izledim.

Şu ana kadar her şey güzel. Yarın öğlen karaya ulaşacağız. İlk durağımız Arnavutluk(Durres). Arnavutluk Avrupa’da görmediğim bir ülke. O nedenle heyecanlıyım. Masa arkadaşlarım Altın Kızlardan 3 ü kardeş ve Arnavut. 2 si ise anne kız. 1982 yılında 33 günlük bir Avrupa turunda tanışmışlar ve halen turlara beraber gidiyorlarmış. Bu gecenin en keyifli anlarından biri de İspanya’nın Almanya’yı 1-0 yenerek Avrupa Şampiyonu olması.

30 Haziran 2008 Kaptanın Seyir Defteri…

Bugün karaya çıkıyoruz…. Saat 11.00 da Arnavutluk’un önemli limanlarından Durres’e vardık. 21.30 a kadar buradayız. Durres büyük bir liman. Kale, Amfi Tiyatro, Roma döneminden kalan termal banyolar görülecek yerler arasında. Durrese’ten otobüslere binerek ilk önce Kruje’ye hareket ettik.

Şirin bir kasaba burası. İskenderbey Müzesi ilgimi çekti. Kruje’nin şirin bir alışveriş merkezi var. Merkez dediysem 70-80 metre uzunluğunda bir sokak burası. Eni ise 2-3 metre. Sağlı sollu dükkanlar var. Kruje Kruje deniz seviyesinden 560 metre yükseklikte Sarl Salltiku Dağlarının eteğinde bir ortaçağ kasabası. Scanderberg Müzesine ev sahipliği yapıyor. Manzarası harika. Ama manzara deniz manzarası değil.

Zira denize çok uzak. Kruje’den sonra Tiran’a hareket ettik. Aslında bayağı hayal kırıklığı yaşıyorum. Çok geri kalmışlar. Enver Hoca ya sizinkiler tam A.B.D ci olmuşlar. Teslim olmuşlar. Her yerde A.B.D bayrakları var. Tiran bizim Orta Anadolu kentlerini andırıyor. En görkemli binası Opera Binası. İskenderey Heykelini de gördükten sonra Tiran bitiyor. Arnavutluk’un en meşhur neyi var derseniz. Konyak derim. Tiran Durres arası 1,5 saat. Giderken dolaşarak gittiğimizden dolayı yolu uzun hissetmiştim ama kısa imiş. Gittiğim her yerde dilenci resimleri çekerim.

Hatta kısmet olursa sergileyeceğim. Durres’te en çok dilenci resmi çektiğim yer olarak kalacak hafızamda. Saat 20.00 da gemiye bindim. Yemek olarak elbette yine balığı tercih ettim. Altın Kızlardan 3 ünün Arnavut olmasından bahsetmiştim. Akrabalarına gitmişler. Çok dokunaklı buluşma ve ayrılık öyküleri anlattılar.

Yemek sonrası sundeck’e geçerek geminin kalkmasını bekledim. Limandan ayrılış keyifli ve hüzünlüydü. Şahane bir manzaraya tanıklık ettim. Yarın sabah saat 07.00 da Dubrovnik'teyiz. Gezimin ilk günlerindeyim. Yazım uzadı. Bu nedenle Dubrovnik’ten itibaren daha sonra devam edeceğim)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder